4 Ağustos 2013 Pazar

Denizgöründü-Kayışlar-Ovacık Turu

Tarih: 03.08.2013
Mesafe: Yaklaşık 90 Km
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCIYusuf ÜÇÜNCÜ,  Ayşen AKGÜN, Ahmet DİKYAR, Eyüp Selim LÜLECİ, vd.
Güzergah: Çanakkale-Kepez-Çınarlı-Çanakalan-Denizgöründü-Kayışlar-Ovacık-Kemerdere-Civler-Akçapınar-Yenimahalle-İntepe-Dardanos-Kepez-Çanakkale



Bike route 2,264,519 - powered by Www.bikemap.net
Geçen haftaki kamplı turumuzun ardından bu hafta günübirlik tur yapalım diye kararlaştırdık hafta içinde.Bir önceki hafta toplamda 170 km yol katedip uzun süre tırmandığımız için bu haftaki turumuz günü birlik olsa da bir öncekini aratmaycak düzeyde olmalıydı. Ve nitekim tam da düşündüğümüz gibi oldu. bu haftaki tur için önceden kararlaştırdığımız gibi Golf Çay Bahçesinde buluşuyoruz. Bu buluşmamızda daha öncekilerden farklı olarak Diganlar Bisikletten Uğur DİGAN da bizi uğurlamak üzere buluşma noktamıza geliyor. Bir yandan çaylarımızı yudumlarken bir yandan toplanmayı bekliyoruz. Hava rüzgarsız denilebilecek kadar durgun görünse de ara sıra sert estiği de oluyor. Rüzgara ara sıra esse de sıcak ara vermiyor hiç. Bu hafta geçen haftadan daha sıcak olacak... Daha  günün ilk saatlerinden belli ediyor kendisini...
Çaylarımızı içerken ekip de toplanıyor. Saat 10:00'da hareket edeceğimizi kararlaştırmamıza rağmen ancak 10:30'da hareket edebiliyoruz. Tabi ki hareket etmeden önce kordon boyunda topluca fotoğraf çekimi gerçekleştiriyoruz.
Ahmet yedek iç lastik alacağı için fotoğraf çekiminin ardından Uğur'un dükkanına doğru ilerliyoruz. Ve bir hatıra fotoğrafı da burada çekiyoruz..
İhtiyaç duyulan yedek parçaları aldıktan sonra İnönü Caddesini takip edip yeni yapılan İnönü Köprüsü üzerinden Barbaros Mahallesine geçiyoruz.
Barbaros Mahallesinde caddeleri sulayan tankerin peşinden ilerliyoruz bir müddet.. kimse ıslanmamak için cesaret edemiyor tankeri geçmeyi. Ancak karşıdan araçların geliyor olmasını fırsat bilerek sol tarafından geçiyoruz tankerin. Böylelikle zoraki sulu yolculuğumuz son buluyor.. Yapımı tamamlanan ve bölgeye yeni bir yaşam merkezi kazandıran yeni kordondan geçerek  Atatürk Caddesine, oradan da İzmir-Bursa Karayoluna ulaşıyoruz.
Hava çok sıcak. Çınarlı köyü yoluna saptıktan sonra ağaç gölgelerinin altında kısa bir mola veriyoruz. Geçen hafta da sıcaktı ama bu haftaki sıcak daha fazla hissediliyor.. Zaman zaman baygınlık geçireceğiz hissine kapılıyoruz ama gölgelerde dinlenmeler kendimizi toparlamamıza yardımcı oluyor.
Kısa bir soluklanma molasını ardından yine düşüyoruz yola. bu seferki hedefimiz daha kısa Çınarlı köy merkezi. Aşırı sıcaklar nedeniyle ilk başlarda mola aralarını kısa tutmaya çalışıyoruz. Çınarlı köy kahvesinde çay-soda molası..
 Köy kahvesinin hemen yanı başında bulunan ve yıkılmakta olan tarihi camiinin ahşap tavanı.
Kahvenin bahçesinde bulunan kamelyanın tavanına içten yapılan kırlangıç yuvası. Ve yuvanın içinde anne kırlangıcın getireceği yiyecekleri ağzı açık bir şekilde bekleyen kırlangıç yavruları.. Sonunda anne kırlangıç ağzında getirdiği yiyecek parçasını yavrulardan birisini ağzına bırakıyor. ve bu hareket soldan sağa doğru sırasıyla tüm yavrular için gerçekleştiriliyor.. Bir yandan kırlangıçları seyrederken bir yandan da kırlangıçlar üzerine çocukluğumuzda yaşadığımız deneyimler ve anlatılan hikayeleri paylaşıyoruz.. Hava o kadar sıcak ki... herkes bisiklete binmeyi geciktirmek için muhabbeti uzattıkça uzatıyor. Ancak kaçınılmaz an geliyor ve bisikletlere biniyoruz yeniden.
Köyün Denizgöründü tarafından çıkışında köy mezarlığının hemen yanında bulunan tatlı su çeşmesinde mataralarımızı dolduruyoruz. ve fotoğraf çekimi molası..
Bu fotoğraf benim fotoğraf makinemin suya düşmeden önce çektiği son fotoğraf.. Çeşme üzerindeki betonda tripot üzerinde duran makine rüzgarında etkisiyle çeşmenin önündeki havuza düşüyor. Düşmesiyle benim elimi sokup çıkarmam bir oluyor ancak maalesef makine ıslanıyor ve içine su alıyor. makinenin kurtarılabilmesi amacıyla hafıza kartını -ve bataryayı makineden çıkartıp makineyi bisikletin arkasına güneş aldın diye asıyorum. Turun Akçapınar'a kadar olan bölümündeki  fotoğraflar Ayşen'in fotoğraf makinesinden..
Makineyi suıya düşürmenin verdiği hüzünle vuruyoruz kendimizi rampalara. Köy mezarlığının yan tarafından rüzgfar güllerine giden toprak yola sapıyoruz. Biz bu yolu daha önce Yusuf abiyle kullanmıştık ancak diğer arkadaşlar ilk defa bu yoldan geçiyorlar.. O ana kadar MTB bisikletiyle tura katıldığına hayıflanan Ayşen ne kadar doğru bir seçim yaptığını bu yolda anlıyor. Rüzgar güllerine doğru giden yol toprak ve zorlu. Ancak sunduğu ve sunacağı manzaralar her türlü zorluğa değer..
Yukarılara doğru çıktıkça Çanakkale'ye bakış açısı değişiyor ve daha güzel bir hal alıyor. Bu noktadan Nara Burnu'nun diğer yanını da görmek mümkün..
Rüzgar güllerine doğru ilerlerken sol tarafta bir çeşme var. bu su mezarlığın yanındaki suyla aynı kaynaktan olmasına karşın daha soğuk ve içilesi. Mataralarımızı yenileyip kısa bir fotoğraf molası veriyoruz. Ardından toprak yolda tırmanmaya devam..
Çanakkale manzarasını arkada bırakarak tırmandıktan sonra bu sefer de Güzelyalı ve Çanakkale Boğazının girişi görüş alanımıza giriyor. BU noktadan, Güzelyalı, Boğazın  girişini, Gökçeada'yı ve Semadirek'i görmek mümkün.. Eşsiz bir manzara. Eğer hala buradan boğazın girişine bakmadıysanız, biraz eksiksinizdir.. Bence bir an önce bu eksikliği giderin.
 O kadar güzel bir nokta ki durduğumuz yer... önümüzde boğaz, arkamızda rüzgar gülleri manzarası..
Rüzgar tribünlerine çıkan yol yağmurlardan iyice bozulduğu için binerek çıkmak pek mümkün olmuyor. Yolun yarısına kadar sürerek ilerlemiş olsak da bisikletten inmek zorunda kalıyoruz büyük taşlar ve çukurlar nedeniyle..
Rüzgar tribünlerinin altında yol düzleşiyor. Toprak olmasına karşın oldukça düzgün. sadece inişlerde kaymaya karşı tedbirli olmakta fayda var.. Güzel ve iç açıcı bir parkur burası... Fotoğraf çekimleri için de bulunmaz bir platform..
Rüzgar tribünlerinin önünde zirveye çıkmanın haklı onur ve gururunu yaşayan Yasemin abla, bu anı zafer işaretiyle ölümsüzleştiriyor..
Kendi fotoğraflarımızı çekeriz de bisikletlerimizin fotoğrafını çekmez miyiz? Çekeriz tabi. Niye çekmeyelim? Bisiklet bizim, makine bizim, yol bizim, buraya getiren güç bizim. Niye çekmeyecekmişiz? Her türlü övgüyü hak eden 7 bisiklet.. Bunlar da fotoğrafları.
 Bisikletlerimiz ve biz..
Fotoğraf çekimi için verdiğimiz molanın ardından yeniden düşüyoruz yola. Rüzgar tribünleri bir müddet daha eşlik edecek bize, manzaramızı güzelleştirecekler.
 Rüzgar tribünlerinde üretilen enerjinin depolandığı ve ilgili birimlere gönderildiği santral.
Santralin yanından geçerken dikkatli olmak lazım. Santralin ön tarafında bulunan hizmet binasının önündeki bahçede üç büyük köpek var ve bisikletle geçene tepki gösteriyorlar. Şu ana kadar ki geçişlerimizde sürekli olarak bağlıydılar. Aksi bir durumu düşünemiyorum bile. Daha önceki turlarımızda bağlı olmasalardı yeniden oradan geçemeye cesaret edemezdik sanırım. En azından ben kendi adıma. Ama yanımızda Hali abi ve çekmesi olunca problem yok!... Bu arada iki hafta üst üste köpek tehlikesi atlattık.. Umarım üçüncüsü olmaz... Santralden çıktıktan sonra toprak yol Çanakalan köyünün girişine iniyor. Köye girmeden Denizgöründü köyüne doğru ilerliyoruz.. Burada da Rüzgar tribünleri sol tarafımızda bize eşlik ediyor..
Denizgöründü köyüne girmeden önceki kısa tırmanışın hemen başında bulunan mesire yerinde mola vererek geride kalan arkadaşlarımızı bekliyor ve fotoğraf çekiyoruz. her ne kadar köyün adı Deniz göründü olsa da köy merkezinden deniz görünmüyor. Denizin göründüğü yer bu mesire alanının bulunduğu nokta. Mesire alanında yatır (ya da Alevi dedesinin mezarı) bulunmasını nedeni kuşbakışı denizi görmesidir belki de. Kimbilir?
Kısa bir sürüşün ardından  Denizgöründü köyündeyiz. Köyün suyu içilebilir durumda olmadığı için SAYYAR BÜFE'den su alıyoruz.
Alışverişin ardından yola devam ediyoruz ve gölet yanında mola verip yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerimizi atıştırıyoruz. Gölet Denizgöründü ve Salihler köyü arasında olmasına karşın ismi Dümrek Sulana Göleti.. Dümrek ovasının suyu bu göletten sağlanıyormuş ve bu nedenle bu isim verilmiş.. göletin etrafı çoğunlukla çam ağaçlarıyla kaplı ve bol miktarda gölgelik alan barındırıyor. Ancak daha önceden buraya gelip piknik yapan, ateş yakan vb.. kişilerin burayı kullandıktan sonra temiz bıraktıklarını söylemek pek mümkün değil. Daha önceki turlarımızda yaptığımız gibi mıntıka temizliği yapsak mı diye düşünüyoruz ama başa çıkılabilecek gibi değil. Kendi çöplerimizi naylon poşet içerisinde heybemize yerleştirip piknik alanından uzaklaşıyoruz.  (Turdaki çöplerimiz bizim mahallenin çöp kutusuna atıldılar, sanırım geri dönüşüm merkezine ulaşmışlardır.)
Hedefimiz Kayışlar köyü.. Kayışlar köyüne kadar katedeceğimiz 3 kilometrelik yol tamamen tırmanıştan oluşuyor. Ancak Asfalt..
Tırmanışın sonunda verdiğimiz mola sırasında yanımızdan geçen ve bizimle sohbet eden amcalar bisikletle bu yolu çıkmış olabileceğimize pek inanmadılar ve bir de beni İsmail isimli birinin oğluna benzettiler..her iki düşüncenin de yanlışlığına inandırıp yolluyoruz amcaları ve biz de pedallamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Tırmanış sonrasında mola verdiğimiz noktadan sonra kısa bir sürüşle Kayışlar köyüne ulaşıyoruz. Küçük bir köy ve az sayıda kişi yaşıyor. Halkın çoğunluğu yaşlı, okul çağında çocuk yok nerdeyse..
Kayışlar köyünde asfalt yol bitiyor. Ovacık'a doğru devam eden yol toprak ancak gayet düzgün. Ama bu durum Ahmet'in arka lastiğine diken batmasına engel bir durum değil. Yol kenarındaki kuyunun hemen dibindeki ağacın gölgesinde  Ahmet'in arka lastiğini ameliyata alıyoruz. Operasyon başkanı yine Halil abi.
Kuyudan su çekme pozları... hazır su çıkmışken de hayvanların su içebilmesi için konulan lastikten yalakları da dolduralım bari mütevaziliği... Aktör ve aktrisler ayrı, senaryo aynı... aşağıdaki fotoğraflara bakmasanız da olur :) Yok, yok bakın. güzel olmuş fotoğraflar...
Ahmet'in lastiğini tamir ettikten sonra toprak yoldan tırmanmaya devam ediyoruz. Bayanlar önden  pedallamaya başladıkları için onları yakalamak mümkün değil. Bari geride kalanları bekleyelim dedik. Keşke demeseydik. kısa bir mola sonrasında tam pedallamaya başlayacakken Ahmet'in bisikletinin gidon çantası ağır basarak dengesini yitirmesine dolayısıyla düşmesine neden oluyor Ahmet'in. Hemen yanına koşuyoruz, kaval kemiği üstündeki derideki küçük bir sıyrık dışında önemli bir problem yok.. Kırık-çıkık olmaması sevindirici. Ahmet kendini iyi hissedince yeniden düşüyoruz yola. Zirve noktasını geçip inişe geçince karşımızdaki eşsiz manzara nedeniyle kısa bir fotoğraf molası veriyoruz. Bu noktadan, Bozcaada, Mahmudiye ve civarındaki köyler,  Çanakkale Boğazı ve girişi, Şehitler Abidesi, Seddülbahir, Gökçeada ve Semadirek aynı anda görünebiliyor. Panaromik fotoğraf çekimi yapmak isteyenler ve ne kadar güzel bir coğrafyada yaşadığımızı gözüyle görmek isteyenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir nokta.. Gün batımını burada karşılayıp güneşin Gökçeada ve Semadirek'in arkasında kayboluşunu burada izlemeyin!!! Önermem. Bağımlılık yapar. SOnra her fırssatta buraya gelmek isterseniz.. Ama yine de siz bilirsiniz..
 Manzara molasını ardından Ovacık köyüne ulaşıyoruz. Bu köyde de fazla yaşayan yok. Çoğu merkezi yerlere doğru genellikle de Kepez ve Çanakkale'ye göç etmişler..
Kemerdere'ye doğru inerken yolun sağ tarafında kalan yangın şeridinin başındaki çeşmeden mataralarımızı doldurup burada keçilerini otlatan çoban ile muhabbet ediyoruz. Tabi ki muhabbet konusu keçi sütü. Çoban'dan alınışı ve son tüketiciye ulaşıncaya kadar aracılar tarafından eklenen ücretler ve sütün pahalı oluşu muhabbet konusu. Halil abinin sonuç önerisi; "eşek sütü daha pahalı, bir kaç eşek bulup sütünü sağıp sat." Anlayana, tavsiye bizden. Bu arada çeşmenin suyu aşırı derecede tatlı ve çamda bal arayan arılar su içmek için doluşmuşlar çeşmenin başına..
Çobana ekonomik konularda öneride bulunduktan sonra Kemerdere'ye  doğru ilerliyoruz ve kısa bir süre sonra köye ulaşıyoruz. Köyün içerisinde bisikletlerimizi park ettiğimiz evin bahçesindeki sedirin üstünde sohbet ve dinlenme anı...
Yusuf abi dışında hepimiz kemere doğru ilerliyoruz. Halil abi, Yasemin abla ve Ayşen daha önce görmemişler burayı. Beğeneceklerinden şüphemiz yok ama. Beğenmezlerse para almak yok.
 Kemerdere Tarzanı Halil abi.
Halil abi ve Selim kemerin altında bulunan doğal havuzda  yüzüp suyun geldiği yöne doğru derinlemesine araştırma gerçekleştiriyorlar.
Kemerdere'yi daha önceden görmeyen arkdaşların görmesini, isteyenlerin de yüzmesini sağladıktan sonra yeniden köyün içine dönüp geri dönüş için hazırlıklara başlıyoruz. BU arada biz aşağıda gezerken Yusuf abinin muhabbeti iyice ilerlettiği ev sahibiyle muhabbete biz de katılıyoruz kıyısından. Yanımızdaki son erzakları da yedikten sonra ev sahibinin kavun ikramı  mükemmel oluyor. Keşke başka bir şey aklımızdan geçirseymişiz. Kavunu da yedikten sonra düşüyoruz yola.. Civler köyünün içinden geçip durmadan Akçapınar'a doğru yol alıyoruz. Akçapınar köyünde çay ve yemek molası. Sıcak pideler bakkaldan parayla, domatesler kahvedeki amcadan bedava. Çay, ayran ve soda yine paralı.. Ama iyi doyduk ve bu arada sabah suya düşen makinem sağlıklı bir şekilde çalışmaya başladı. Bir sevindirici haber de bu...
Akçapınar köyünden Çanakkale-İzmir karayoluna inip bu yoldan geri dönüyoruz. Daha önce Karanlık Limanda denize girmeyi düşünmüş olsak da tam karşıdan gelen rüzgarın  sürüşü zorlaştırması ve saatin geç olması nedeniyle denize girme düşüncemizden vazgeçiyoruz. Arkada kalanlarımızı Erenköy sapağında bekliyoruz. Erenköy girişinden Taksim'e selam var..
Çevre yolundan ilerlerken Çanakkale Koleji önünden Dardanos'a sapıp Ayşen'i evine bırakıyoruz. Buzdolabından çıkmış buz gibi su içtikten sonra Ayşen'e veda edip elma bahçeleri arasından Kepez'e doğru ilerliyoruz.  Kepez kordondan ilerleyip Kolin otel önünden geçerek Selim'i KİPA'da bırakıyoruz.
Gün batımını Kepez'de yakalıyoruz.
Yeni kordondan dönüyoruz şehre. Hedefimiz Sarıçay kenarındaki Balıkçılar Lokali..
Balıkçılar Lokali önüne park ediyoruz bisikletlerimizi
Sıcak, nemli, zorlu, bol tırmanışlı ama her şeye rağmen güzel bir Cumartesi günüydü. Katılan herkese teşekkürler. Toplamda 90 kilometre civarında süren yolculuğumuz sırasında edindiğimiz tecrübe ve bilgiler şunlardır;
1-Renkli gözlü insanın nazarından sakınacaksın arkadaş  (Yusuf abi makinemi ve tripotumu beğendi 2 dakika içinde makine suya düştü, Ahmet'in gidon çantasını beğendi Ahmet çantadan dolayı bisikletten düştü.. Nolur beğenme beni:))
2-Eşek sütü daha pahalı, keçi sütü ve aracılarla uğraşmaya gerek yok.. hem ulaşım aracı olarak da kullanılabilir. özellikle Cihangir sokaklarında..
3-Yemekten sonra tırmanmalı, sıcakta yolda olmalı, hava serinken dinlenmeli...
4-Yaz sıcağında bol tırmanışlı parkurda pedal basmak sado-mazo bir harekettir. Ve bu hareket engellenemez!..

Başka turlarda görüşmek dileğiyle....