28 Mart 2015 Cumartesi

Kilitbahir'den Eceabat'a Dağ Yolları

Tarih: 21.03.2015
Mesafe: 25 km
Yol Arkadaşları: Ayşen AKGÜN, Cumali ÖZLER, Eftal YILDIRIM, Erhan AÇAR, Fettah UYANIK, Sertaç KASAPLAR, Tuğba AÇAR
Yazan:Ayşen AKGÜN



Route 2,937,084 - powered by www.bikemap.net

       Bu haftaki Cumartesi turumuzun 21 Mart ilkbahar ekinoksu ile aynı güne denk gelmesi güzel bir tesadüf. Bugün; gece ve gündüz eşitlenir, toprak ana uykusundan uyanır, çiçekler açar ve ilkbahar mevsimi müjdelenir. Biz de bu sayede haftalardır yağmurla, çamurla ve soğukla boğuştuğumuz turlamızı ardımızda bırakırız.
     Hafta içinde Cumartesi için planlar yaparken rotaistimiz Mehmet, görünürde kısa ama özünde zorlu ve çetin olduğunu tur sırasında anladığımız, daha önce geçmediğimiz yolları da içeren bir rota çizdi. Rotanın; Kilitbahir-Eceabat arası, 22km, maksimum 200m yükseltili ve tamamının toprak yol olması üzerimizde rahatlık yaratmış gibiydi ama bir kişi hariç. Ne olur ne olmaz diye bir gün önceden telefonuma bisiklet rota uygulamasını indirip, Mehmet’in yolladığı haritayı kaydetmiştim. Çok da iyi yapmıştım. Neden mi? Dağ yollarında kesişen yangın şeritlerinden sağa mı yoksa sola mı dönmeliyiz kararını verip doğru yolu bulabilmek için.
     Başımıza gelecek sürprizlerden habersiz, 10:15 feribotu ile Kilitbahir’e geçmek için ben(Ayşen), Tuğba, Erhan, Fettah, Cumali, Sertaç ve Eftal ile iskelede buluşuyoruz. Erhan’ın her hafta videolarımızı çekerken kullandığı monopoduna özenip, bunu ucuz yollu edinebilmek için gruptan birkaç arkadaşımız hafta içi A101’lere koşmuş, bütün monopodları bizim tabirimizle Selfie Çubuklarını satın almıştı. Ben de onlardan biriydim. Şimdi eğilip bükülmeden rahat rahat özçekim yapabilecektim. Tur da nasılsa çantada keklikti ve fotoğraf çekmek için bol bol vaktimiz vardı. (!)
     Hava ne kadar açık olsa da Kilitbahir motoruyla geçerken deniz üstündeki rüzgardan korunmak gerek. Cumali de arabaları siper edinerek koruyor kendisini rüzgardan. Motorun karşıya geçiş süresini bakım için değerlendiren Erhan, hidrolik disk freni iple tamir diyor. Bu bir tamir mi yoksa Tuğba'ya yönelik hazırlanmış bir komplo mu turda göreceğiz.
   Motor Kilitbahir iskelesine yanaştıktan sonra motordan inip Kilitbahir kalesinin arka tarafından bulunan ve daha önceki turlarımızda sık sık ziyaret ettiğimiz çay bahçesine doğru ilerliyoruz.
    Çoğunlukla Bigalı köyünde görmeye alışık olduğumuz evlerin bayraklarla donatılması bu hafta Kilitbahir'de de karşımıza çıkıyor. Üç gün önce 18 Mart kutlamalarının gerçekleştirilmiş olmasının bu görüntüde etkisi büyük. Üç gün önce azınlığı ve yabancısı olduğumuz kentimizin sokakları yine bizim. Bunun huzuruyla pedallıyoruz sokakları. sadece 18 mart günü değil, her zaman buradayız biz. Bu kent bizim, sokaklar, köyler bizim.
   Turun ilk ve belki de son çayını; güneş, boğaz ve tarihle iç içe içiyoruz. Hava güzel olduğu için bu hafta kahvehanenin içinde değil de kale burçlarının hemen arka tarafından açık havada içiyoruz çaylarımızı.
      Çaylarımızı bitirdiğimizde yanı başımızdaki parkta çocukluğumuza geri dönüyoruz. Öyle rahatız ki kaydıraktan kayıp, tahterevallide oyunlar oynuyoruz. Fettah, Cumali’nin kendisini arkasından ittirmesiyle kaydıraktan zorla kayabiliyor. Çünkü kaydırağa sığamıyor. Sizce de birilerinin diyet yapma vakti gelmedi mi artık?
      Fettah'ı yukarıda tutacağım diye uğraşan ve kendini harap eden Cumali'nin hali görülmeye değer.
     Çaylarımızı içtik, parkta oynadık. sıra geldi toparlanıp yola çıkmaya. Toparlanmayı da yola çıkmayı da ağırdan alıyoruz, ne de olsa yolumuz kısa :)
    Kilitbahir köyünün üst tarafından boğaz manzaralı köy mezarlığının başındaki tatlı su çeşmesinden mataralarımızı doldurup yola devam ediyoruz. Çeşmenin  hemen sağ tarafından bulunan ve sola doğru ayrılan patika yolla, bir daha Eceabat’a kadar ayak basmayacağımız asfalta veda ediyoruz.
     Haftalardır arzu ettiğimiz toprak yol, gittikçe darlaşıp kıvrıla kıvrıla bizi en tepeye taşıyor. Buraya kaç kez çıkarsak çıkalım manzarayı ilk kez görüyormuş gibi hayran kalıyoruz. 
     Birkaç poz fotoğraf çektikten sonra “bisiklete binmek yeni yerler keşfetmenizi ve etrafınızdaki ayrıntıları fark etmenizi sağlar” söylemimizden yola çıkarak sol tarafa kıvrılan minik patikayı takip ediyoruz. Minik dedik çünkü tepeye vardığımızda yol bitiyor.
     Fakat biraz aşağıda, adını Dem Baba türbesi koyduğumuz bir mezar fark ediyoruz. Diğer tarafta da Çanakkale boğazından geçenlere bu toprakların önemini anlatan ve hatırlatan “Dur Yolcu” yazısını görüyoruz.
     Boğaz manzarasının büyüleyiciliği karşısında verdik coşkuları :)
    Rotaisti de unutmadık tabi.. Şimdi biz burada bu tepede boğazı izlerken rotaist Mehmet, tam da işaret ettiğimiz yerde Esenler mahallesinde uyuyordur belki de kim bilir..
    Boğaz manzaralı çekimlerimizi tamamladıktan sonra  devam ediyoruz yolumuza. Tarlaların içinden yanından daha önce de kullandığımız yolları da kullanarak  ilerleyeceğiz bundan sonraki bölümde.
    Daha önceki turlarımızdan tanıdığımız köpekler bu hafta daha ılıman davranış sergiliyorlar bize karşı. Tabi burada köpeklere fısıldayan adam Cumali'nin etkisi de yok değil :)
     Karşımıza yeşilin bütün tonlarını üzerinde barındıran tarlalar, çayırlar ve o meşhur yalnız ağaç çıkıyor. Bu manzaraya da dayanamayıp sahne, ışık, rol diyor ve selfie çubuğunu bu kez Tuğba konuşturuyor. Fettah ve benimle keyifli kareler yakalıyor.
     Eee... havalar ısınınca gençlerin de kanı kaynamaya başlıyor. Sertaç, Cumali ve Fettah bu fırsattan istifade birdirbir oynuyor. 
     Bu kadar coşku, bu kadar eğlence yeter.. Yemyeşil otların üzerinde yatmak güzeldi ama gidilecek daha yolumuz var..
    Daha önceki Behramlı turumuzdan da hatırlanacağı üzere, köyler arasında içme suyu şebekesi oluşturmak için yapılan kazılar nedeniyle dağ yollarının büyük bir bölümü çamurdu. Çamurlu yolda çalışan iş makinelerinin tekerlek izleri kuruyunca zemin de iyice bozulmuş...
    Bozulan alanı geçtikten sonra daha düzgün bir zeminde yol alıyoruz ağaçlar arasında.
     Çoğu kez bu yolu kullanmıştık ama bu haftaki rotamızda daha önce gruptan hiç kimsenin pedallamadığı yollar da vardı. Tarlaların arasından çıkıp yangın şeridinden ilerliyoruz. Burada yollar kesişiyor neyse ki imdadımıza yetişiyorum. “Evet, evet bu taraf” dedikten sonra biraz ilerleyip tekrar uygulamaya bakıp “tamam, tamam doğru yoldayız!” diye herkesi rahatlatmaya çalışıyorum.
      İlerledikçe bir gün önce yağan yağmurun etkisi çamur olarak geri dönüyor. Hâlbuki ayakkabılarımızı daha geçen hafta yıkamıştık diye hayıflanıyoruz Tuğba’yla.
     Geldiğimiz noktaya Eceabat’ın arka kapısı diyebiliriz. Turun kısa olduğunu ve Eceabat’ta biteceğini bilen Cumali kendini kaptırıp neredeyse iskeleye kadar gidiyor. Oysa rotamıza göre turumuz daha yeni başlıyor. Cumali’yi arayıp geri gelmesini istiyoruz hem de biraz mola vermiş oluyoruz. Cumali gelince sola doğru tırmanışa geçiyoruz. Bu noktada Kilitbahir tepelerinden Eceabat tepelerine geçiş yapmış oluyoruz. Neredeyse rotayı yarılıyoruz. Gele gele 10 km gelmişiz.  
     Küçük tırmanışın ardından hemen sağ tarafta bir piknik masası görüyoruz. Yemek molası için uygun olduğuna karar veriyoruz. Hepimiz “off… Burada ne güzel mangal yapılır” diye iç geçiriyoruz. Ama sadece iç geçiriyoruz çünkü mangal dumanının çevreye nasıl zarar verdiğini biz bıçkın çevreciler çok iyi biliyoruz. (!) Eceabat’ı ve boğazı seyrederek yemeğimizi yedikten sonra 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında gerçekleştirdiğimiz İnsancıl Sağlık Turu için hazırladığımız afişlerimiz de yanımızda. Bu pozla iyice afişe oluyoruz Hatıra olarak saklamak için Sertaç’tan birer tanesini alıyoruz.  
     Az önce indiğimiz ve bundan sonra gideceğimiz yoldan herkes ilk kez geçecek. İlk olmasından mı yoksa gerçekten bu tarafın coğrafyasından mı bilinmez hepimiz her çıkış ve inişten sonra karşımıza çıkan manzara karşısında şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. Arada sırada “bu nasıl rota böyle, Mehmet!” diye rotaistimizin kulaklarını çınlatıyoruz.
      Her çıkışın bir inişi vardı ama bu neden hep böyle devam ediyordu? Haliyle yol bitmeyecek gibi geliyor Erhan da yolun sonu nereye varacak merak ediyordu. Sonunda öyle bir yere geldik ki aşağısı uçurum. Yağmur ve sel yüzünden yolda geniş yarıklar, irili ufaklı çökmeler oluşmuştu. Heyelan olmuş, kocaman taşlar yolu kısmen kapatmış ve bir de ağaç devrilmişti. Önce bu durumdan endişe duyuyoruz fakat yine de dönmeyi hiç aklımızdan geçirmiyoruz.
     Karşımızda tehlikeli bir iniş var. Hani düşen kalkan olursa diye yanımızda doktorumuz da var. Siz olacağa bakın düşen Doktor Eftal oluyor. Neyse ki sapasağlam ayağa kalkıyor. Gene gene söylüyoruz TURLARIMIZ KIRICIDIR.
     İniş sonunda tanıdık bir çeşmeye varıyoruz. Yolun bundan sonra ki kısmını biliyoruz. Su ihtiyacımızı giderip, soluklanıyoruz. 
 Yine bir mola alanında bir ağaç ve ağaca tırmanan Fettah. Turlarımızın vazgeçilmez karesi..
      Çok az yolumuz kalmıştı. Yorgunluğumuzu atmak ve gün batımını birlikte seyretmek istiyoruz. Vakit kaybetmeden Eceabat iskelesine doğru yola çıkıyoruz.
      Eceabat'ın arka tarafındaki ovanın içerisinden ilerleyip eski çöplüğün içerisinden geçerek ilerliyoruz Eceabat'a doğru. Çöplüğü geçtikten sonra önde Eceabat, arkada Çanakkale ve ikisinin ortasında boğaz manzarası.. Bu manzaraya doğru ilerlemek de ayrı bir güzel.
 Sonunda Eceabat feribotundayız. Tabi ki burada da selfie çubuğumuz iş başında.
     Feribotla Çanakkale'ye geçtikten sonra gün batımını birlikte karşılamak istiyoruz. Balıkçılar lokalinde gün batımını karşılayalım diye çıksak da yola Mega Beach'te karar kılıyoruz ve birlikte gün batımını burada karşılıyoruz...
     Parkur kısa gibi gözükse de yaşattıkları  mesafesinin kat kat üstünde bir tur oldu.  Uzun zamandır böyle pedallamamıştık. Baharın gelişini muhteşem ve şaşırtıcı bir rotayla kutlamış olduk. Fiziken yanımızda olmasa da ruhen yanımızda olduğunu bildiğimiz ve tur boyunca sık sık kulaklarını çınlattığımız rotaistimiz Mehmet'e bizim için bu rotayı hazırladığı ve Çanakkale’de daha önce pedallanmamış rotaları vaat ettiği için sonsuz teşekkürler... Yeni yerleri yeni yolları bizimle keşfetmek istiyorsanız BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN. Çünkü biz her hafta başka başka yerlerde pedallıyor olacağız..