29 Temmuz 2013 Pazartesi

Gelibolu Yarımadası Kamplı Tur

Tarih: 26-27-28.07.2013
Mesafe: Yaklaşık 170 Km
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCI, Yusuf ÜÇÜNCÜ, Ayşen AKGÜN, vd.
Güzergah: Çanakkale-Eceabat-Kabatepe-Büyükkemikli Burnu-Küçükanafarta-Beşyol-Yolağzı-Karainebeyli-Tayfur-Değirmendüzü-Fındıklı-Yeniköy-Ocaklı-Güneyli-Gelibolu-Eceabat-Çanakkale

Bike route 2,248,874 - powered by Www.bikemap.net

1. GÜN - 26.07.2013 CUMA
Yaklaşık 1 haftadır planlamasını yaptığımız kamplı Gelibolu Yarımadası turunu gerçekleştirmek için beklenen gün geldi. Daha önceden kararlaştırdığımız gibi 19:00 Feribotuyla Eceabat'a geçmek için iskele meydanında buluşuyoruz. Buluşma yerine en son gelen Ayşen oluyor ancak önemli bir mazereti var. Maalesef trafik içerisinde ilerlerken bagajdaki yükünün kayması sonucu bisikletten düşmüş. sağ diz altında morluklar var. Ancak yine de bisiklete binebiliyor.
 Arabalar feribota girmek için sıraya girer de bizim bisikletler girmez mi?. Tabi ki sıraya giriyoruz.
 Sonunda Feribota biniyoruz ve feribotun en önünde yerimizi alıyoruz.
Çanakkale'den ayrılma vakti geliyor. Eceabat'a doğru yol alırken Çanakkale'yi arkamızda bırakıyoruz.
Eceabat'a doğru ilerlerken Feribot içerisinden detay çekimleri yapıyoruz. Halil abi çektiği fotoğrafları anında instagram aracılığıyla facebook üzerinden paylaşıyor sıcağı sıcağına..  
Feribot Eceabat'a ulaşıyor sonunda ve feribottan iniyoruz. Pedallar Kabatepe bölgesinde bulunan Mimoza kamp Alanı. Eceabat-Gelibolu yolu üzerinden Kilye koyuna doğru pedallıyoruz.
 Günün sonuna doğru geldikçe gölgeler iyice uzuyor. Kilye koyuna doğru uzanıyor gölgem
Gelibolu yolundan ayrılarak Kabatepe-Gökçeada güzergahında ilerlemeye başlıyoruz. Batıya doğru ilerliyoruz.. Batmakta olan Güneş'e..
Kabatepe'de yeni yapılan Çanakkale Destanı Tanırım merkezi önünde kısa bir mola veriyoruz fotoğraf çekimi için
Kabatepe Tanıtım merkezinden bisikletlerimizi aşağıya doğru bırakınca bir dakika içerisinde kamp yapmayı planladığımız Mimoza Kamp Alanına ulaşıyoruz. anca burada kötü bir sürpriz bizi bekliyor.  Kamp alanında çadır başına 25 TL ücret istiyorlar.. yani bir  hafta burada kamp yapsak kendi çadırımızı yeniden satın almış olacağız. Bomboş, kimsenin bulunmadığı kamp alanında neden fiyatları yüksek tuttuklarını soruyoruz. Verdikleri cevap ise işletme kira bedelinin yüksek olması... Korkarım bu zihniyetle o kirayı hiç ödeyemeyecekler.. Kamp alanı denizin hemen dibinde.. çadır kurulabilecek alanlar düz, isterseniz işletmenin önceden kurduğu çadırları da kullanabiliyorsunuz. Ancak bu kamp alanı PAHALI. küçük suyun bile 1 TL olduğu işlemede çadır kurmak için 25 TL istemelerine şaşmamak lazım. Kısacası bizim gözümüzde bittin sen MİMOZA KAMP.. kampçılara kızıp Büyük Kemikli Burnunda kamp kurmaya karar veriyoruz ve pedallamaya devam ediyoruz. havanın tamamen kararmasına az süre kaldığı için biraz hızlı hareket ediyoruz..
     Gün batımının en güzel seyredilebileceği yerlerden birisi Gelibolu Yarımadasının Ege kıyıları.  Güneş daha bir güzel batıyor bu kıyılarda. Önce Gökçeada'yı sonra Semadirek'i öperek gömer kendisini denizin içine...
 Sol tarafta güneş batadursun biz Anzac koyuna ulaşıveriyoruz hemen. Daha gidilecek çok yol, an gün ışığımız var.. pedallamaya devam. Anzac koyunda durmaksızın devam ediyoruz Büyük Kemikli Burnuna doğru.
 Akşam saatleri olması nedeniyle yol boş. Ne gelen ne de giden var yolda. Tabi bu durum bol bol fotoğraf çekebilmek için bana yarıyor. Bisikletten inmeksizin, vakit kaybetmeden fotoğraf çekebilme lüksü..
Anzac Koyundan Büyük Anafarta köyüne doğru ilerlerken sol tarafa Büyük Kemikli Burnuna dönüyoruz. Güneş battı batacak olmasına rağmen halen boynunu bükmemiş olan günebakanları görünce kısa bir fotoğraf molası veriyoruz.
Günebakan tarlasındaki fotoğraf çekimlerinin sonrasında devam ediyoruz yola. sol yanımızda Tuz (Suvla) Gölü  ardındaysa Kemikli koyu ve Ege Denizi..
Akşam karanlığında ulaşıyoruz Büyük Kemikli Burnuna ve tatlı su çeşmesini yanına kuruyoruz çadırlarımızı. bizi buralara kadar getiren bisikletlerimiz de hemen çadırlarımızın yanı başında.. 
Çadırların kurulmasının ardından sıra geldi karnımızı doyurmaya. Halil abi ve Yusuf abi salatanın hazırlanmasında etkin rol alıyorlar. Ancak öncesinde Yusuf abinin yemeğin hazırlanması öncesindeki araştırma çalışmaları geceye güzellik kattı.  Kamp alanında kalacağımızı ve orada yiyecek ve içecek olarak herşeyin olduğunu düşünerek yanımıza fazla yiyecek almamıştık. Büyük Kemikli burnuna ulaştığımızda ise hava iyice kararmıştı. İşte tam da bu aşamada çevredeki kulübeleri araştırarak gündüzleri tekneyle içecek satan Mustafa abinin telefonuna ulaşıp bize yiyecek ve içecek getirmesinde büyük rol oynadı. Biralarımızı senin şerefine kaldırıyoruz Yusuf Üçüncü.. ŞEREFE...
Yemek bitti, sofra kalktı ve Ayşen bulaşıkları yıkadı. Geriye ise biralarımız kaldı. şimdi keyifle bira içme ve dinlenme zamanı..
Ve kampın olmazsa olmazı. ATEŞ YAKMAK.. Kamp alanı olarak tatlı su çeşmesinin yanını seçtiğimiz için doğal olarak burada daha önceden taşla çevrilmiş ve içinde ateş yakılmış bir ocak buluyoruz. Önce çevreden topladığımız çalı çırpılar ve odun parçalarıyla tutuşturuyoruz ocağımızı. Sonrasında ise ateşi sürekli besleyebilmek için deniz kenarında dalgalarla taşınan ve kıyıya vuran dal, tahta vb. toplamak için sahile iniyoruz. Yanımızda bulunan büyük çöp poşetine dolduruyoruz bulabildiğimiz ve yanıcı özelliği olan tüm malzemeyi. Bu çalışma, ocağı sürekli yanık tutmanın yanında önemli bir çevre temizliği haline dönüşüveriyor bir anda.. 
Ateşi ne kadar canlı tutmaya çalışırsak çalışalım meşe odununu tamamen tutuşturamadık. sadece kabuğu yandı, ateş odunun içine doğru ilerlemedi bile. Kimbilir belki ateşi sabaha kadar canlı tutsak meşeyi yakmayı da başarabilirdik. Meşe odununu ocağa koyduğumuzda Halil abi "Yakamazsınız" demişti. Haklı çıktı ama tek bir farkla. Biz Yakamadık değil, o YANMADI. 
Saat iyice ilerledi. Yarın zorlu bir parkur bizi bekliyor. Ateşe söndürüp uykuya dalma vakti...

2. GÜN - 27.07.2013 Cumartesi
Cumartesi günü bizim için erken başlıyor. Sabah 07:00 civarında herkes ayakta.. Kahvaltı öncesinde Halil, Yusuf ve Ayşen denize giriyorlar.Deniz sonrası duş alma işinin tatlı su çeşmesinden az az akan  suyu şişelere doldurup üslerine dökerek halletmeye çalışıyorlar. Arkadaşların denizden çıkıp duş almalarını ardından akşamdan kalan yiyecek malzemelerimizle kahvaltı yapıp sonrasında da kamp alanımızdan daha geniş bir alanda mıntıka temizliği yapıyoruz. Kağıt parçalarına kadar her şeyi topladığımız mıntıka temizliğinde dikkatimizi çeken ayrıntı çok sayıda ıslak mendilin kullanılıp atılmış olmasıydı. Kişisel olarak temizlenenler çevreyi düşünmeden atmışlar mendilleri.  Ve doğa maalesef henüz yok edememiş onları.. Büyük Kemikli Burnunu özel yapan kaya yapıları ve bu kayaların farklı bir dünyada yaşadığınız hissini vermesi.Bakteriler nedeniyle kayaların bu şekli aldığını okumuştum bir kaç yerde.. Fazla söze gerek yok. Büyük Kemikli Burnunu fotoğraflar anlatsın...
Çevreyi gezdikten sonra çadırlarımızı topluyoruz. Burada daha gezilecek çok koy ve burun var. Biraz da onlara zaman ayırmak lazım.
Kaya yapısı nedeniyle doğal bir dalgakıran ve liman oluşturan bölgede balığa gitmeyi bekleyen tekneler bağlı. koyun üst tarafındaysa bir kaç tane balıkçı  kulübesi...
Koyları, doğal barınakları gezdikten sonra sıra geldi Büyük Kemkli Burnunun en ucuna. Dolayısıyla Saros Körfezinin başlangıcı.Bu nokta Gökçeada, Semadirek, Saros Körfezi ve karşıdaki Enez manzaralı. Ufukta Enez..
 Büyük Kemikli Burnunun en uç noktası...
Büyük Kemikli Burnunun en uç kısmında verdiğimiz fotoğraf arasının ardından Cumartesi günkü turumuz fiilen başlıyor. Suvla koyunu ve Tuz gölünün eşsiz manzarası eşlik ediyor bize sağ tarafımızdan. Bu parkurda bugüne kadar henüz bisiklet kullanmadıysanız bundan sonraki rotalarınızdan birisi burası olsun. Eminim buraya geldiğinize memnun kalacak ve bizi sevgiyle anacaksınız. 
Bu hafta sonu hava oldukça sıcak bu yüzden yol üzerinde gördüğümüz her çeşmede durarak mataralarımıza su takviyesi yapıyoruz. Ve bu aralar kısa çaplı dinlenme fırsatı sunuyor bize.
Büyük Kemikli Burnuna geldiğimiz yoldan geri dönerken ……. Şehitliğinin hemen yanında bulunan  yoldan sola sapıyoruz. Kısa bir süre sonra asfalt bitecek ve tamamen toprak olarak devam edecek bu yol Küçükanafarta köyüne gidiyor. Yolun büyük bir kısmı tırmanış ancak sunduğu manzaranın yanında tırmanışın zorluğu pek önemsenecek düzeyde değil. Köye doğru yolun her iki yanını kaplayan Günebakan tarlaları arasından ilerliyoruz. Yukarılara doğru tırmandıkça Tuz Gölü ve Suvla koyu daha net ve güzel görünüyor. Ön tarafta günebakanlar, arkada Tuz gölü ve en arkada Suvla koyu.. Tırmanışın verdiği tüm yorgunluğa değdi…
Küçükanafarta köyüne ulaşmadan önce yolun sol tarafında Yusufçuk Tepe Yazıtları bulunuyor. Yazıtların bulunduğu noktadan Tuz Gölü ve Suvla koyu müthiş görünüyor. 
Sonunda Küçükanafarta köyüne ulaşıyoruz. Yol bisikletiyle toprak yolda ilerleme konusunda zorluk yaşayan Ayşen biraz geride kaldığı için köye girmeden önce yol üzerinde Ayşen’i bekliyoruz. Hava o kadar güneşli ve sıcak ki bisikletten inince hemen bir gölge bulup atıyoruz kendimizi..
Küçükanafarta köyünde açık kahvehane bulacağımızı pek düşünmemiştik ama yanılmışız. Köyde açık kahve bulduk ancak kahveci kahvede değil ve Ramazan ayında olduğumuz için çayı henüz demlememiş. Biz burada biraz soluklanıp kahvedeki amcalarla muhabbet ederken soğuk maden suyu içiyoruz. Çayın yerini tutmasa da maden suyu da iyi geliyor. Köy kahvesinin hemen yanı başında bulunan çeşmenin suyu soğuk ve tadı güzel. Mataralarımızı tazeliyoruz burada..
Kahvede oturan köylü amcalar arasında devam eden karşılıklı geyik muhabbetinden ayrılmak istemesek de daha çok yolumuz var. Yeniden yola düşme zamanıdır. Küçükanafarta köyünden hem Büyükanafarta köyüne hem de Beşyol köyüne gitmek mümkün. Hedefimiz Güneyli köyü olduğu için daha kısa olan Beşyol yolunu tercih ediyoruz.  Kısa bir tırmanışın ardından neredeyse köye kadar devam eden inişteki manzara muhteşemdi. Beşyol ovasını kuşbakışı görmek ve son sürat bu manzaraya dalmak.. Bence yaşayın ve görün.. Ne kadar çabalasam da anlatabileceğimi sanmam.. Her güzel an gibi bu iniş de bitiyor ve sonundan Beşyol köyüne ulaşıyoruz.
 Sabah uyandığımızdan bu yana hayalini kurduğumuz çaya Beşyol köyünün kahvesinde ulaşıyoruz. Ne de çok canımız çekmiş çay içmeyi.. Kahvenin bahçesindeki gölge güzel ancak daha gidilecek yollar var..
 Beşyol köyünden ayrılıp Yolağzı’na doğru ilerliyoruz. Ben önde olduğum için fark etmedim ama tepelerden birinden Yasemin’e doğru koşarak gelen köpekleri Halil abi durdurmuş. Aynısını Küçükanafarta yoluna sapmadan önce yolun sol tarafından bulunan besi çiftliğinin köpeklerine karşı da yapmıştı.. İkinci kez de aynı şey olunca kesin kanaat oluşuyor. Köpekler Halil abiden çekiniyor.. Sen köpekleri korkutursan onların da ahı tutar tabi.. Halil abi Beşyol köyü kahvesinde şarja taktığı cep telefonunu unuttuğunu fark edince aynı yolu iki kez daha geçmek zorunda kalıyor.. Halil abinin gelmesini Karainebeyli Yolağzı sapağındaki ağaçların gölgesinde bekliyoruz.
Halil abinin telefonunu alıp gelmesinin ardından vakit kaybetmeden Karainebeyli köyüne doğru ilerliyoruz. Şu ana kadar Eceabat ilçesinin köylerinde geziyorduk artık Gelibolu ilçe sınırlarındayız. Yolun solunda bulunan  karpuz tarlasından göz hakkımızı alıyoruz. Beş kişi için tek bir karpuz. Bu sıcakta, tarla sahibi ne kadar sevap işlediğini bilse sanırım kızmazdı bize. Umarım kızmaz….
Karpuz yedikten sonra Karaineyeli’ye ilerliyor ve kısa bir süre sonra köye ulaşıyoruz. Köyün etrafındaki tepelerin görüntüsü farklılık arz ediyor. Karainebeyli Osmanlıların Rumeli’ye geçtikten sonra kurdukları ilk köylerden. Eceabat’a adını veren Ece beyin türbesi de bu köyde. 
Türbeyi ziyaret edelim diye yola giriyoruz ancak Türbe o kadar yukarıda ki oraya tırmanmayı canımız istemiyor (!). Daha gidilecek çok yolumuz olunca tırmanmaktan vazgeçerek köyün kahvesinde mola veriyoruz.
 Köye daha önce gelenler ya da tanıyanlar bilir. Ece Bey türbesi kadar köy kahvesi ve Rüzgar Değirmenleri de tarihi ve önemlidir bu köyde. Mutlaka görülmeli..
Kahvehanenin giriş kapısının üstünde bulunan Osmanlıca yazının tercümesi.
 Sadece dış duvarları ayakta kalmış tarihi yel değirmenleri
Karainebeyli köyünde dinlendikten sonra Tayfur köyüne doğru yol alıyoruz. Bu köyde adını köyden alan bir de baraj göleti var. Gelibolu ilçesinin içme suyu bu barajdan sağlanıyor. Barajın köye ayrı bir güzellik kattığı kesin..
 Tayfur köyündeki kahvede çay molası veriyoruz ve köyde bulunan köfteciden ekmek arası köfte alıp öğle yemeğimizi bu şekilde geçiştiriyoruz. Kahvede otururken araçla köye gelip yanımızda duran kişiler bu güzergahtan Güneşli’ye gitmenin oldukça zor olduğunu söylediler. Ama biz yılmadık. Hedefimiz Değirmendüzü.
Değirmendüzü’ne doğru yola çıkıyor ve kısa bir süre içerisinde Değirmendüzü köyüne ulaşıyoruz. köyün içerisinde zaman harcamadan yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Fındıklı köyü. 
Fındıklı köyüne giden yol dik tırmanışlarla dolu. Bir türlü bitmek bilmiyor. Ancak tepelere doğru ilerledikçe manzara daha da güzelleşiyor. Tepelerin zirvesinde dolaşırken bir başka tepedeki Rüzgar panelleri manzaraya renk katıyor. Rüzgar panellerinin bulunduğu  tepe Cevizli köyünün üst tarafından bulunuyor. Sonunda Fındıklı köyü uzaktan beliriyor. Fındıklı köyünün de hemen alt tarafında köyün barajı kendisini belli ediyor. Fındıklı köyünün içinden geçerken sol tarafa doğru ayrılan yol Kömür Limanına gidiyor. Kömür Limanı dalış turizmi açısından önemli bir nokta ve her geçen gün biraz daha tanınıyor. Fındıklı köyüne gelince yoldan geçen araçların markalarında gözle görülür bir iyileşme ve plakaların yabancılaşması göze çarpıyor.  Köyden çıkışa doğru ilerledikçe yükselti azalmaya başlıyor ve sol tarafta güzel görüntüler sergileyen gölet gözden kayboluyor. Köyden çıkış için asfalt yolu takip ediyoruz ama bir müddet sonra bu yolun Cevizli yönüne gittiğini fark ediyor ve tarlada çalışanlara yolu soruyoruz. Barajın yanından sola doğru devam eden dik ve toprak yoldan gitmemiz gerektiğini öğrenince hepimizin yüzünde sıcak (!) bir tebessüm oluşuyor. Yapacak bir şey yok geri dönüyoruz.
Barajın yanındaki toprak yoldan tırmanmaya başlıyoruz ve  grubun en önünde devam eden Yusuf abi bir anda bisikletinden iniyor. Yanına ulaşınca anlıyoruz ki zinciri kırılmış. Tepenin zirvesine kadar bisikleti elimizde taşıyıp bir ağaç gölgesinde zinciri tamire koyuluyoruz. Zincirin pimi biraz sorun çıkarsa da Halil abinin inatçı tutumu karşısında daha fazla direnemeyip teslim oluyor. Zinciri tamir ettikten sonra Yusuf abi daha temkinli devam ediyor yola. 
Fındıklı-Yeniköy arasındaki bu toprak yol iniş ve çıkışlarla dolu ve bir o kadar da zevkli ancak bu güzergahı MTB’yle geçmekte fayda var… Bir de yol boyunda küçük baş hayvanlarını otlatan çobanların acıyan bakışlarına alışmak lazım. Pek üzüldüler halimize. Yüzümüze bir şey demediler ancak kesin deli bunlar diye de düşünmüşlerdir.
 Sonunda Yeniköy’e ulaşıyoruz. Yeniköy’e ulaştığımızda yol asfalta dönüyor. Yeniköy’ün üst taraflarından hem Saros Körfezini hem de Çanakkale Boğazını aynı kare içerisinde görmek mümkün. 
 Yeniköy’ün içerisinde zaman kaybetmeden Ocaklı köyüne doğru ilerliyoruz. Ocaklı’ya giden yol da tırmanış içeriyor anacak asfalt zemin olduğu için çok fazla problem yaratmıyor bizlere.
Ocaklı köyünden Güneyli’ye doğru ilerlerken sağ tarafta Gelibolu ile Merkezini ve Boğazın karşı tarafında Lapseki ilçe merkezini görmek mümkün ve tabi ki Saros körfezini.
 Ve sonunda Güneyli köyüne ulaşıyoruz.. 
Köy merkezinden geçip sahile doğru ilerliyoruz. Amacımız bir an önce kamp kuracak bir yer bulup akşam karanlığına kalmadan çadırlarımızı kurmak. Güneyli köyü Kalkınma Kooperatifinin bulunduğu bina ve çay ocağının hemen üst tarafında Orfoz restoranın yan tarafındaki tepede ağaçların arasında kuruyoruz çadırlarımızı. Çadırların kurulmasının ardından Güneyli’nin tertemiz sularına bırakıyoruz kendimizi. Güneyli’de deniz temiz ancak köyde doğal su kaynaklarının bulunmaması, işlemelerin su ihtiyaçlarını tankerle su satın alarak karşılamaları nedeniyle deniz sonrası açık alanda duş alma imkanları kısıtlı. Ancak çay bahçesinde oturmakta olan kooperatif başkanı kendi tesisatlarını kullanmamıza izin veriyor ve denize girdikten sonra kamp alanımızda hortumla duş alabiliyoruz..
 Ve Güneyli’de günbatımı.. Burada güneş Batı Trakya taraftan batıyor.
Akşam yemeğini buradaki restoranlarda yemeye karar vererek sahil kesimine iniyoruz. Küçük bir köy olmasına karşın çeşitli restoranlar var ve fiyatlar da gayet uygun. Mutlaka zevkinize ve kesenize hitap eden bir restoran bulabilirsiniz bu köyde. Sahil kesimindeki marketler de turizm zehrinden nasibini almamış, market fiyatları normal market fiyatlarıyla eş düzeyde. Yemek sonrasında marketten içeceklerimizi alarak kamp alanımıza çekiliyoruz. 
Kamp kurduğumuz alan sahilin üst kesiminde bulunduğu için akşam manzarası nefis. Sahildeki cafelerden birinden gelen canlı müziğin sesi de bu manzaraya eklenince unutulmaz bir akşam geçiriyoruz kamp alanında..
Gece 24:00 civarında kendisini gösteren ay sahil kıyısındaki evlerin üzerinde bir ampul gibi asılı duruyor ve gecenin güzelliğini onurlandırıyor.  Geceyarısı olmasına karşın sahil şeridi hala canlı... Canlı müzik bir müddet daha devam edip susuyor. Artık vaktidir yatmanın. Yarının da en az bugün kadar güzel bir gün olmasını dileyerek dalıyoruz uykuya. (!) (En azından dalabilenler öyle yaptı..) Çadırda sabah erken başlıyor. 07:00 civarında hepimiz ayaktayız ve kahvaltıyı kamp alanımızın hemen altında bulunan kooperatif çay bahçesinde yapmayı kararlaştırıyoruz. Poğaça, simit, çay, soğuk su ve bir gün öncesinden yol kenarındaki tarlalardan göz hakkı olarak aldığımız domates ve biber.. İnsan bir kahvaltıda daha başka ne isteyebilir ki?.
 Kamp alanına bizden önce gelen ancak çadır kurmadan denize girmeyi tercih eden ve dolayısıyla ağaç altlarını bize kaptıran (!) kamp arkadaşlarımızla akşam saatlerinde başlayan iletişimimiz sabah saatlerinde de sürüyor. İstanbul'dan yola çıkıp güneye doğru gitmeyi planlayan Nurten Maylı BÖLÜKBAŞI ve arkadaşları, kahvaltıda da yan masada yer alarak komşuluk ilişkilerini sürdürüyorlar. Biz kahvaltımızı tamamladıktan sonra onlar ızgarada sardalye yediler. Sabah sabah yenir mi demeyin. Yenir tabi. Burası Gelibolu..
 Bir gecelik komşularımızla ve bize her konuda yardımcı olmaya çalışan kooperatif başkanı ve çay bahçesi çalışanlarıyla vedalaştıktan sonra dönüş yolculuğuna başlıyoruz.
Güneyli köyü içerisinden geçip Gelibolu-İstanbul yoluna çıkıyoruz. Yolculuğumuzun bundan sonrası anayol üzerinden gerçekleşiyor.
Gelibolu Bölge Trafik Müdürlüğü önünde yan yatan yüklü bir kamyon. Bölge Trafik Müdürlüğünün önünde şaka gibi bir görüntü.. Ölen olmaması sevindirici.. 
 Ve Gelibolu'ya geliyoruz. Şehir merkezine giriş yapmadan çevre yolundan ilerliyoruz.
Gelibolu'nun Çanakkale tarafından gelişteki girişinde bulunan Shell Benzin İstasyonunda yemek ve çay molası verip öğle sıcağının biraz azalmasını bekliyoruz.
 Karşıda Gelibolu
Yemek ve çay molasında sonra yeniden yola düşüyoruz Burhanlı'da çay molası veririz diye kararlaştırarak çıkıyoruz yola. Yolun sol tarafındaki bölümü henüz trafiğe açılmadığı için bir süre sonra bu yola geçerek yan yana pedallamanın keyfine varıyoruz.
 Yusuf abi yapma.. Artistik hareketler bunlar:)
28.07.2013 günü Ilgardere civarında çıkan orman yangınını yoldayken öğreniyoruz. Burhanlı'ya doğru ilerlerken dumanlar kendisini belli etmeye başlıyor.
Burhanlı'daki kahvede çay molası verdiktesn sonra yeniden düşüyoruz yola. Yol aldıkça yangın alanına yaklaşıyoruz. Duman ve bizde yarattığı üzüntü artıyor. Umarım gördüğümüz son orman yangını olur diye içimden geçiriyorum ama bu isteğin ne kadar saçma ve geçersiz olduğunu düşünerek kendi kendime kızıyorum.
 Duman o kadar yoğundu ki güneşi bile kapattı.
Eceabat'a doğru ilerlerken daha önce Sahil Güvenlik tarafından kullanılmakta olan ve sonrasında boşaltılan alanda ne olduğunu merak ettiğini söyleyen Halil abinin önerisiyle bu alan girip yangını farklı bir noktadan izlemey başlıyoruz. Ancak kısa bir süre içersiinde anlıyoruz ki burası yangın söndürme çalışmalarında görev alan helikopterlerin iniş yaptıkları alan olarak kullanılıyor. Böylelikle helikopterlerin çalışmalarını da yakından izleme fırsatı buluyoruz.
Helikopterlerin iniş yaptıkları alandan ayrılıp bir kaç metre gittikten sonra benim bisikletimin bagaj bağlantıları düştü. Halil abiyle pritaik bir çözüm bulup yola devam ediyoruz. Diğer arkadaşları Bigalı kalesi önünde bizi beklerken buluyoruz. Burada bisikletlerimizi fotoğraflarken Yusuf abinin sergiden aldığı kavunu yiyoruz. Ne kadar güzel bir tadı vardı kavunun anlatamam..
 Bigalı Kalesi
Bigalı Kalesi önündeki molamızı tamamlayarak yola koyuluyoruz. Amacımız Kilitbahir'den Çanaklae'ye geçmek. Bu nedenle Eceabat'ta duraksamadan devam ediyoruz. Eceabat'tan Kilitbahir'e doğru ilerlerken Çamburnu'nun üst taraflarında yol kenarında manzarayı seyredip  fotoğraf çekiliyoruz.
Kilitbahir motorundayız.
Kilitbahir motorlarıyla Çanakakle'ye geçtikten sonra Türkan Saylan Sosyal Tesislerine giderek üç günlük turun yorgunluğunu soğuk bir bira eşliğinde atıyoruz. 

Güzel bir hafta sonu, güzel bir turdu. Turda birlikte pedalladığımız Yusuf ÜÇÜNCÜ, HM, YM ve Ayşen AKGÜN'e; Güneyli'de kamp kurmamıza yardımcı olan Kalkınma Kooperatifi Başkanına, kamp alanında bir günlük komşuluk yaptığımız  Nurten MAYLI BÖLÜKBAŞI, Jale ÜNAL ve Gülşen GÜL'e sonsuz teşekkürler... Herkesin emeğine sağlık.. Başka turlarda görüşmek üzere...