27 Kasım 2013 Çarşamba

Dede Dağı Zirve Tırmanışı

Tarih:23.11.2013
Mesafe:
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCI, Yusuf ÜÇÜNCÜ, Ayşen AKGÜN, Ahmet DİKYAR, Cumali ÖZLER ve Hüseyin SUDA

Route 2,381,675 - powered by www.bikemap.net

     "Bu bir hayal!" diye başladığım Ağı Dağı Zirve Tırmanışına ilişkin yazıyı "Hayaldi, Gerçek Oldu!" diye tamamlamıştım geçen hafta. Her ne kadar tırmanış ve tur yazısı geride kalmış olsa da Ağı Dağı hafta boyu sürekli zihnimizde tazeliğini korudu. Tüm konuşmalar, sorular, hayaller Ağı Dağı Zirvesine ilişkindi. Zirveye ulaşıp yoğun sis nedeniyle Çanakkale'yi ve çevreyi görememenin verdiği bir olmamışlık hissiydi belki de Ağı Dağı'nı sürekli güncel tutan, belki de zirveye bisikletle tırmanan ilk kişiler olmanın verdiği tatlı bir şımarıklık. Aklımızın ve yüreğimizin bir kıyısında Ağı Dağı'nın Zirvesi, bir kıyısındaysa Çanakkale'yi kuş bakışı görme isteği kaldı. Durum böyle olunca bu hafta yine bir zirveye çıkmak ve geçen hafta yakalayamadığımız bakışı yakalamak kaçınılmaz oldu. Ağı Dağı kadar yüksek olmasa da aynı noktadan Çanakkale'ye bakan bir zirve var bu hafta hedefimizde. 769 metre yüksekliğe sahip zirvesiyle Dede Dağı..
     Dede Dağı'nın zirvesine çıkacağımızı duyan Hüseyin abinin İstanbul'a dönüşünü  Pazar gününe ertelemesi ne kadar sevindirdiyse,babasının geçirdiği iş kazası nedeniyle Edremit'te olan Halil abi ve Yasemin ablanın aramızda olamayışı da bir o kadar üzdü bizi. Neyse ki Halil abinin babasının sağlık durumunun iyi olduğunu ve kopan parmaklarının dikildiğinin ve operasyonun başarılı geçtiğinin haberini alıyoruz. Halil abi ve Yasemin ablanın yokluğunda hazırlandık tura ama herkesin kafasında aynı soru; "köpekler saldırdığında Halil abi olmadan ne yapacağız?
     Bir hafta önceki Ağı Dağı turunda olduğu gibi bu hafta da 116 Jandarma Kavşağında buluşuyoruz. Hava durumu tahminleri öğleden sonra Çanakkale civarını parçalı bulutlu gösterdiği için kuşbakışı Çanakkale görüntüsünü bu hafta da  kaçırmamak için erken yola çıkmaya karar veriyoruz. Geçen haftaki kadar erken de değil tabi. 08:00'de buluşuyoruz. Buluşma noktasına gelirken Cumali'nin bisikletinin arka lastiğine çivi batması günün ilk sürprizi oluyor. Bakalım gün içerisinde başka sürprizlerle de karşılaşacak mıyız? Bir gün öncesinden yol lastiklerini çıkartarak dağ lastiklerini takan Cumali'ye ilk merhabası bu dağ lastiklerinin:)
      Cumali'nin bisikletinin arka lastiğini değiştirip şişirdikten sonra Dörtyol'a doğru pedallamaya başlıyoruz. Tabi lastik değiştirinceye kadar  saatler 08:30'u buluyor. Sabahın erken saatlerinde henüz yollar boş ve biz rahatça anayolda ilerleyebiliyoruz.
      Dörtyol'a doğru ilerlerken geçen hafta bisikletlerimizi yıkadığımız benzin istasyonunda Cumali bizden ayrılıp kompresörle hava basmak istiyor lastiğine. Biz de durup beklemektense yavaş yavaş pedallamaya devam ediyoruz Dörtyol'a doğru. Dörtyol'da bulunan ağaçlı yola girmeden önceki kıvrımda arkada kalan Cumali'yi de görebilecek şekilde durup Cumali'yi beklemeye başlıyoruz. Aradan zaman geçmesine karşın Cumali'nin hala yolda görünmüyor olması hava basarken lastiğin yeniden patlamış olabileceğini düşündürüyor ve bu durum endişelenmemize neden oluyor. Ahmet cep telefonuyla Cumali'yi aradığında ise Cumali'nin bizi geçerken görmediğini ve benzin istasyonunda bizim geçmemizi beklediğini anlıyoruz. Bu da günün ikinci sürprizi oluyor ve tabi ki biraz da zaman kaybetmemize neden oluyor. Ancak biz bu beklemeyi zaman kaybı olarak değil de fotoğraf molası olarak değerlendiriyoruz ve basıyoruz deklanşöre..
      Cumali'nin de aramıza katılmasından sonra yeniden düşüyoruz yola. Geçen haftaki ve bu haftaki hava koşulları arasında o kadar çok fark var ki.. Geçen hafta Ağı Dağı'nın zirvesinde sıcaklığı +4 derece olarak ölçmüştük ve rüzgar nedeniyle yangın kulesinin üzerinde tutunmadan durmakta zorlanmıştık. Bu hafta ise yazdan kalma bir gün yaşıyoruz.
      Dörtyol'un içinden geçip Işıklar köyüne doğru ilerlerken bizden önce pedallayarak köy girişine ulaşan Hüseyin abinin fotoğraf çekimlerine modellik yapıyoruz. Bundan sonraki tırmanışlarda da benzer sahnelerin yaşanacağından habersiz güzel güzel pozlar veriyoruz objektife..
       Işıklar köyü girişindeki fotoğraf çekimlerinden sonra köyün içerisinden geçerek Kemel'e doğru ilerliyoruz. Tabi bir hafta önceki turumuzda edindiğimiz tecrübe nedeniyle hepimiz köyün çıkışındaki evin köpeklerinin bize nasıl tepki göstereceğini merak ediyoruz ve Halil abi bütün cümlelerin öznesi. Nerde şimdi o davudi sesiyle köpeklere bağırıp en saldırgan köpeği bile kaçıran yiğit bisikletçi?
       Işıklar çıkışındaki köpekli evin yanından sessiz sedasız geçiyoruz. Tam biz geçerken tel örgülerin ardından bir iki köpek havlasa da pek rahatsızlık ve korkucu verici olmuyor bu durum. Halil abinin yokluğunda nasıl geçeceğiz diye korktuğumuz noktadan rahatça geçmiş oluyoruz ve anlıyoruz ki köpekler aslında bize değil Halil abiye havlıyorlarmış. Yoksa bir hafta önceki geçişimizde tellerden atlamaya çalışan, sokakta olanları da üstümüze doğru atılan köpeklerin bu hafta bu kadar sakin ve  uyumlu olmalarını başka neyle açıklayabiliriz ki? Aşağıdaki fotoğraflar bu evin önünden ne kadar rahatça geçtiğimizin kanıtıdır. İnanmayanlar için paylaşma gereği hissettim. Yıllarca köpeklere fısıldayan adam sandığımız Halil abi meğer köpeklerin çıldırmasına ve saldırganlaşmasına neden olan kişiymiş.. Vay başımıza gelenler :)
      Kemel köyüne doğru tırmandıkça manzara her zamanki gibi güzelleşiyor. Bu hafta havanın açık olması, günün ilk saatlerinde daha etkileyici kılıyor manzarayı.
     Yine bir tırmanış ve yine Hüseyin abi en önde. Tırmanışı tamamlayınca da alıyor eline fotoğraf makinesini ve çekimlere başlıyor. Bu turda Hüseyin abi tarafından çok çekim yapıldı. Hazır yeri gelmişken her biri güzel ve değerli kareler için çok teşekkürler Hüseyin abi.. Ve çekimlerle bilimsel bir gerçekliği de ortaya koymuş oluyoruz; dünya yuvarlaktır! Uzaktaki bisikletçinin önce kaskının, sonra gövdesinin, daha sonra bacaklarının, en sonunda da bisikletiyle birlikte tamamının görülmesi dünyanın yuıvarlak olması dışında başka nasıl açıklanabilir ki?.
       "Ayşen dur daha henüz zirveye ulaşmadık" desek de, geçen haftadan alışkanlık işte kamerayı görünce zafer işaretini yapıştırıveriyor Ayşen. Ama gerçekten zirvede değiliz daha.. Hatta Kemel'e bile varmadık, biraz sabır..
      İki hafta üst üste sabahın köründe köyün içinde kızlı-erkekli geçen bisikletlileri gören Kemel köylüleri ne düşündüler acaba? Yüzümüze açık açık söylemeseler de "Deli Bunlar" diye düşündükleri bakışlarından belliydi..
      Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da günün ilk çayı Kemel köyünde. Tırmanış sonrasında sıcacık çay ne de güzel oluyor. Bu hafta hava o kadar güzel ki içeri girme gereği bile hissetmiyoruz. Kahvenin dışında güneşin altında sokakta yudumluyoruz çaylarımızı. Bu hafta Ahmet ve Cumali'nin etkisinden midir bilinmez enerji verici yiyecekler daha erken saçılıveriyor ortaya...
      Yusuf Reyizzz elleriyle besliyor beni...
      Çaylar içildi, sohbetler edildi. Zamanıdır yeniden yola düşmenin..
      Ya... Yine yanlış zaman, yanlış mekan.. Bekle sabret biraz Ayşen, Dede Dağı zirvesine çıkınca biz sana haber veririz.. Telaşa gerek yok...
      Kemel köyünden Fevziçakmak'a doğru ilerlerken müthiş boğaz manzarasını arkamızda bırakıyoruz. Şimdi gidiyoruz ama bu senden ayrıldığımız anlamını taşımaz Çanakkale Boğazı. Sana daha yükseklerden bakabilmek içindir iki haftadır çevirdiğimiz pedallar.
      Yeryüzündeki yollar ve rotalar bitmiş gibi gökyüzüne çizilmiş rotaların peşine düştük. Her hafta bir zirveye pedallayan bizler için sanırım en uygun rota bu olurdu.. Doğal olarak o gelip bizi buldu.. Yakında güneşe yolculuk var.. Hazırlanın..
      Bu civarlara gerçekleştirdiğimiz her turda olduğu gibi Fevziçakmak köyüne varmadan önceki 456 metre rakımlı tepede kısa bir mola veriyoruz.
      Kısa süren moladan sonra Fevziçakmak köyünün içinde durmadan ilerliyoruz. Hedefimiz Tavşantepe Sapağı.
      Tavşantepe sapağını kendimize hedef olarak koymuş olmamıza rağmen Yusuf Reyizzz'in ısrarlı ikazları sonucu Obaköy sapağında duruyoruz. Daha önce Hüseyin abiyle birlikte kaybolduğumuz yolun başlangıcı olması nedeniyle bu yol ayrımında birlikte fotoğraf çektirmeyi uygun görüyor Yusuf Reyizzz..
      Obaköy yol ayrımından Dede Dağı'nın görünümü... Hedefimiz o dağın en yüksek noktasına ulaşmak.. Az kaldı..
      Obaköy sapağında daha önceki turlarımızı anımsayıp bu anı fotoğraflarla ölümsüzleştirdikten sonra Tavşantepe Sapağına doğru ilerliyoruz.
      Tavşantepe Sapağına ulaştığımızda kötü bir süprizin bizi beklediğini fark ediyoruz.. Yazdan bu yana burada bulunan ve daha geçen hafta üzerine çıkıp fotoğraflar çektirdiğimiz masaj koltuğu kaybolmuş.. Geçen haftaki tur yazısında ballandıra ballandıra anlatıp güzel güzel fotoğraflarını yayınladığım için suçluluk hissetmeye başlıyorum. Yoksa yayını görenlerden biri ya da bir kaçı mı alıp götürdü koltuğu? Ayşen'e sorduk, herşeyin olduğu gibi bu koltuğun kaybolma olayının faili de bağzı kişilermiş! Deyerli açıklaması için Ayşen'e teşekkür edip yangın şeridinden tırmanmaya başlıyoruz Dede Dağına doğru..
      Havanın birkaç gündür yağmurlu olması nedeniyle yangın şeridinde yağmur yarıklar oluşturmuş. Birkaç günlük yağmurların üstüne günlük çiğin de henüz kurumamış olması eklenince zemin oldukça yumuşak bir hal almış. Taşlarla, oyuklarla kaplı yumuşak zeminde bisiklete binerek ilerlemek oldukça zor. Bir de yangın şeridinin eğimi eklenince oldukça zor bir parkur oldu denilebilir.. Zaman zaman yürümek zorunda kalsak da manzara herşeye değerdi..
      Zemin zorlu olunca sık sık durma gereksinimi hissediyoruz. Tabi ki bu dinlenme araları arkaya Çanakkale manzarasını alarak fotoğraf çekim molasına dönüşüyor..
      Yukarılara çıktıkça manzara daha bir güzel görünüyor gözümüze..
      Yusuf Reyizzz ağaçların arasındaki dağ çileklerini fark ediyor ve hep birlikte dalıyoruz yabani dağ çileklerine.
      Adım adım zirveye yaklaşıyoruz..
      Yukarılara doğru ilerledikçe Çanakkale, Eceabat, Çanakkale Boğazı, Ege Denizi, Saros Körfezi, Semadirek ve Gökçeada'yı bir arada görmek mümkün ve bunların hepsi tek bir karede muhteşem bir görsellik oluşturuyor.
      Dede Dağı Zirve Tırmanışımız, Ağı Dağı Zirve Tırmanışımızdan bir kaç noktada farklılık gösteriyor. Ağı Dağı 942 metre rakımda, Dede Dağı 769 metre rakımda olmasına karşın Dede Dağı daha zorlayıcı... Ağı Dağında toprak da olsa araçla geçilebilecek düzeyde yollar varken Dede Dağındaki yollar taşlı ve patika şeklinde, yürüyerek ilerlemek dahi kimi noktalarda oldukça zor. Üçüncü önemli farklılık ise Ağı Dağının Zirvesine kadar yol bulunması ve bisikletle gidilebilmesine  karşın Dede Dağı'nın zirvesine giden yol bulunmuyor. Bisikletlerimizi belirli bir noktada bırakıp  ağaçlar ve kayalıklar arasından zirveye yürüyerek tırmanıyoruz.
          Zirve'nin gölgesinde  bisikletlerimizden bu noktada ayrılıyoruz.. Sonrası treking.
         Ve Zirvedeyiz. Hüseyin abinin Garmin'i 769 metreyi gösteriyor Zirve noktasında...

 Yine bir zirvedeyiz ve yine şaraplı kutlama...
 Kadehler ikinci haftadaki ikinci zirvemiz için. 769 metre rakımlı Dede Dağı için kalkıyor kadehlerimiz..
       769 metreden Çanakkale ve civarı manzarası
      Zirvede yalnız değiliz. Bir süre sonra zirvenin asıl sahipleri de katılıyorlar bize..
      İki haftada iki zirveye tırmanan tek kadın bisikletçi/turcu/tırmanışçı Ayşen... Zirveyi halay çekerek kutluyor
       Dede Dağı Zirvesinden Çanakkale
       Dede Dağı zirvesinden Ağı Dağı zirvesi
      Dede Dağı Zirvesine bıraktığımız şarap şişesi ve taştan yapılma zirve nişanı..
      Zirvedeki temiz hava ciğerlere iyi gelse de beyinde aynı etkiyi yaptığını söylemek zor. Aşırı temiz hava beyin lobları arasında temassızlık ve devreler arası kopukluk yaratabiliyor. Yoksa bu hareketler nasıl açıklanabilir ki?
      Zirveye çıktığımız gibi yürüyerek iniyoruz. Bisikletlerimiz bıraktığımız yerde :)
      Geldiğimiz yoldan Tavşantepe sapağına doğru ilerliyoruz. Dönüşte genellikle iniş gerçekleştirdiğimiz için daha kısa  sürede ve daha rahat ilerliyoruz. Bir de yolu daha önce geçmiş olmanın verdiği rahatlıkla hızlıca iniyoruz. Tabi yol üstünde gördüğümüz dağ çileklerinin de tadına bakıyoruz..

      Dönüşte Fevziçakmak köyündeyiz.. Fevziçakmak köyünde köy kahvesinin önünde bulunan çeşmede mataralarımızı doldurup yolumuza devam ediyoruz.
      Bizim meşhur eşek ve sıpası... Fevziçakmak köyünden geçtiğimiz her turda fotoğrafladık kendilerini...
      Fevziçakmak köyünden sonra Fevziçakmak köyünün üst tarafından bulunan yangın şeridi üzerindeki Gözetleme Kulesine doğru ilerliyoruz. Bu Gözetleme Kulesi aynı anda hem Atikhisar Barajını hem de Çanakkale Boğazını en net gören bir noktada bulunuyor. Hava açıksa manzarasının muhteşem olacağından şüpheniz olmasın, tırmanmaya değer. İki haftada iki zirve yaparken aynı zamanda ikinci Yangın Gözetleme Kulesi ziyaretini de gerçekleştirmiş bulunuyoruz..
 Atikhisar Barajı
      Ön planda bugün tırmandığımız Dede Dağı, iki tepe arasından arka planda görünense geçen hafta tırmandığımız Ağı Dağı..
     Fevziçakmak Gözetleme Kulesinden Çanakkale ve Boğaz manzarası
       Fevziçakmak Gözetleme Kulesinden Çanakkale'yi seyrettikten sonra yangın şeridi üzerinden ilerliyoruz ve şerit Damyeri Mahallesi sapağının tam karşısında asfalt yolla birleşiyor. Bundan sonra Kemel köyüne kadar asfalt yoldan ilerliyoruz. Sabah geçerken Hüseyin abinin peşinden koşan çoban köpeği dönüşte grubun peşinden topluca koşturmayı tercih ediyor. Felsefesi; ya hep ya hiç, tek tek uğraşamam şimdi bunlarla... Dönüş yolunda da olsak, biraz önce zorlu bir zirveye de çıkmış olsak herkesin içinde köpekten kaçabilmek için bir yerlere gizlenmiş el değmemiş bir enerji saklıymış. Ne pedal bastık ama... Burada Halil abiyi anmamak elde değil tabi ki... Halil abi olsaydı kesin köpeği kaçırırdı biz de sakin sakin pedallardık... Neyse... Günün ikinci çayı yine Kemel köyünde.. Fevziçakmaktaki kahvehane açıktı ama bugün kimse yoktu.. Küçük köy kahvelerinin özelliğidir; havalar iyiyken kimsenin ve çayın olmaması. Ancak tarlaya gidilemeyecek kadar kötü olan havalarda insan bulunur bu kahvehanelerde... Kemel, çevredeki köylere göre büyük bir köy ve burdaki kahvehane sürekli açık..
       Dönüşte yine aynı benzin istasyonunda tazyikli suyla bisikletlerimizi yıkama etkinliği gerçekleştiriyoruz. Dağların tepelerin tüm çamurlarını benzin istasyonunda bırakıp tertemiz bisikletlerle dönüyoruz Çanakkale'ye.
      942 metre rakımlı Ağı Dağı tırmanışından sonra 769 metre rakımlı Dede Dağı tırmanışı.. Hem bisiklet hem trekingi içinde barındıran özgün bir etkinlik oldu. Zorlu dağ koşullarında pedallamak, zaman zaman bisikleti elde taşımak, tüm tırmanış boyunca Çanakkale'yi yukarıdan izlemek, Ağı Dağı'na sırtımızı yaslayıp Dede Dağı'nın zirvesinden Çanakkale'ye el sallamak... Mutlaka yaşanması gereken deneyimler diye düşünüyorum. İki hafta üst üste Çanakkale Merkez ilçe yakınlarındaki en yüksek iki dağın zirvesine çıkarak sonradan buraya çıkacaklara önemli bir belge ve deneyim bırakan tüm arkadaşlara sonsuz teşekkürler.. Bu hafta  Yusuf ÜÇÜNCÜ, Ahmet DİKYAR, Cumali ÖZLER, Hüseyin SUDA ve ben Mehmet KAZANCI bisikletle Dede Dağı zirve tırmanışını tamamlayan erkek, Ayşen AKGÜN ise kadın bisikletçiler olduk. İlk olduk da n'oldu? Başımız göğe mi erdi? diye sonralara cevabımız kocaman bir EVET.. GERÇEKTEN EVET....
      Bir sonraki turumuzda nerede ve kimlerle olacağız bakalım...Çanakkale'yi tanımak ve nerelerde bisiklet için uygun rotalar var öğrenmek istiyorsanız bırakın "titr" peşine takılı kalmayı, sadece bizi izlemeniz yeterli...
        Bir sonraki turda görüşmek dileğiyle.....

Tura ait tüm fotoğraflar;
https://plus.google.com/photos/114051419344049445326/albums/5949792703386514897