5 Kasım 2013 Salı

Koyun Limanı Turu

Tarih:02.11.2013
Mesafe:85 Km
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCI, Yusuf ÜÇÜNCÜ, Ayşen AKGÜN, İbrahim Sertaç KASAPLAR, Fettah UYANIK ve Hüseyin SUDA, vd.


Route 2,371,989 - powered by www.bikemap.net
 Geçen haftaki Lapseki köyleri turumuzda anladık ki bayram tatili falan derken oldukça özlemişiz birlikte pedal çevirmeyi. Ve geçen haftaki turumuz o kadar memnuniyet vericiydi ki daha tur bitmeden bu haftaki turun planı kafamda netleşmeye başlamıştı. İtiraf etmeliyim ki geçen haftanın tur yazısını henüz tamamlamadan bu haftanın rotasını çizmiştim bile. Tabi ki bu rotayı ve tur planını paylaşmak ve turu kesinleştirmek için hava durumundan emin olmalıydık ve bu nedenle Perşembe gününe kadar bekledik. Cumartesi günü havanın yağışsız ve az rüzgarlı olacağından emin olunca gerçekleştirdik duyuruyu. Ve bu haftaki turumuzun sürprizi daha önceki turlarda da birlikte pedallama şansı bulduğumuz Hüseyin SUDA abimizin Çanakkale'de olması ve turda bize eşlik edecek olmasıydı. Duyurduğumuz üzere 09:00 gemisiyle Eceabat'a geçmek için hareket saatinden önce iskelede toplanıp feribota biniyoruz
 Hava kapalı olmasına karşın rüzgar yok denecek kadar az ve deniz dalgasız. Hava böyle olunca da kapalı bir mekana gereksinim duymuyoruz ve Eceabat'a kadar bisikletlerimizin başında,  dışarıda yolculuk ediyoruz. Ve tabi bu arayı muhabbet ve fotoğraf çekimleriyle dolduruyoruz.
 Sonunda Eceabat'tayız. Eceabat iskelesinde inip sucuk-ekmek vb alışverişi yaptıktan sonra çıkışa doğru ilerliyoruz. İlçe Jandarma Komutanlığı'nın karşısındaki evin bahçesinde oynayan minik köpeği gören Yasemin abla ve Halil abi kısa bir süre köpekle ilgilendikten sonra benzin istasyonu önündeki kavşaktan ayrılıyoruz.
 Gelibolu yönünden çıkış yapıyoruz Eceabat'tan. Burada Hüseyin abiyle yollarımız ayrılıyor. Yol bisikletiyle tura katılan Hüseyin abinin çöplük içerisinden geçen yolda ilerlemesinin zor olacağını düşünerek Kocadere yol ayrımında buluşmaya karar veriyoruz Hüseyin abi Eceabat-Kabatepe yolundan Kocadere'ye doğru ilerlerken biz Eceabat şehir mezarlığının yanından ve şehir çöplüğünün içinden geçen yoldan Kocadere sapağına ulaşmaya çalışacağız. Bu yol toprak kaplı ve oldukça düzgün. Bu yolu diğer yollardan ayıran özelliği ise yolda bir kaç kez köpeklerin saldırısına uğramamız. Bu yolu kullanacaklar için dikkat edilmesi gereken bir ayrıntı bu..
National Geographic Channel'ın "Köpeklere Fısıldayan Adamı" Cesar Milan varsa bizim de "Köpeklere Bağıran ama Seven Adamımız" Halil abimiz var. Bir sonraki aşama ise "çekme" içeriyor :) Onu da gerçekleşince anlatırız, şimdiden tüyo vermeye gerek yok.
 Toprak yoldan ilerlerken çeşmenin yanında yol ikiye ayrılıyor. sola doğru kıvrılarak giden ve tırmanış içermeyen yol sağ taraftakine göre 3 kilometre daha uzun ve her iki yol da aynı noktada buluşuyor.Soldaki tırmanış içermezken sağ tarafta kalan yol hem tırmanış içeriyor (ki bu turdaki tırmanışların yanında adını bile anmaya değmez) hem de çöplüğün içerisinden geçiyor. Tercih sizin. Çöplük kokusu ve köpeklerle aranız iyiyse bu yolu tercih etmenizi öneririm çünkü çöplükten aşağıya doğru ilerlerken ovayı farklı noktalardan görebilme imkanı bulursunuz. Yine de tercih sizin.
Tam çöplüğün içinde önümüze 3 yol çıkıyor. Soldaki çöplükte çalışanların kaldıkları barakaya, sağdaki ova içerisinde bulunan bir çiftliğe, tam ortadaki ise Kabatepe yoluna çıkıyor.
 Sonunda Kabatepe yoluna çıkıyoruz. Karayollarına ait işletmenin hemen yan tarafındaki çeşmeye ulaşıyor yolumuz ve buraya vardığımızda Hüseyin abinin bizi burada beklediğini görüyoruz.
Kavşakta toplu fotoğraf çekiminin ardından Kocadere yönüne doğru ilerliyoruz. Pedallarken anlıyoruz ki hepimiz ilk defa geçiyoruz bu yoldan.
Kocadere'ye varmadan önce sol tarafta Kocadere Hastahane Şehitliği bulunuyor. Tabelası yol kenarında olmasına karşın şehitlik yoldan içeride kalıyor. ve Bu şehitliğin yanından başlıyor tırmanış Kocadere'ye doğru.
 Sonunda Kocadere köyüne ulaşıyoruz. Bu köy Çanakkale Savaşlarına tanıklık etmiş, zaman zaman karargah merkezi olarak kullanılmış hatta çatışmaları canlı olarak yaşamış ve izlemiş bir köy olmasına karşın sapa bir noktada olması nedeniyle yeterli düzeyde turizmden faydalanabilmiş değil.
 Kocadere köyünde duraklamadan yolumuza devam ediyoruz. bizi gören buzağı ve çocuklar şaşkınlıkla bizi seyrediyorlar uzun uzun. Sanırım bugüne kadar köyden geçen kızlı-erkekli-kasklı tarytlı bisikletçi görmemişler daha önce..
 Kocadere köyü içerisinden gelen yol Bigalı köyünün üst tarafında Bigalı-Büyükanafarta yoluyla birleşiyor. Kavşakta hem soluklanma hem de fotoğraf molası veriyoruz. Tabi bu arada ellerinde haritayla nereye gideceklerine karar veremeyen yerli turistlere de ücretsiz rehberlik sunuyoruz.
 Kısa süren molanın ardından Büyükanafarta köyüne doğru ilerlemeye başlıyoruz. Yolun bundan sonraki kısmında da tırmanış devam ediyor ancak eğim oldukça düşük bu nedenle farkına bile varmadan yükseklik kazanıyoruz pedallarımız döndükçe.
 Büyükanafarta köyüne girmeden önceki kavşaktan sağa dönerek Kumköy'e doğru yol alıyoruz.
 Büyükanafarta'dan Kumköy'e giden yolda da zaman zaman tırmanışlar mevcut ancak her tırmanışın sonunda bir iniş mutlaka var. Gerek tırmanırken gerekse inerken coğrafyanın bize sunduğu doğal güzellikler göz kamaştırıcı. Yol çoğunlukla çam ağaçlarının arasında devam ediyor.
 Karşıda Uzunhızırlı göleti kendisini belli ediyor. Bu gölet Kumköy-Yolağzı-Beşyol köyleri arasında bulunuyor ve tarım amaçlı sulama işlerinde kullanılıyor.
 Turumuzun bu noktasına kadar nadiren karşılaştığımız araçlardan birisi.
 Uzunhızırlı göleti yanında pedalladıktan sonra Kumköy'ün üst tarafında  Kumköy-Yolağzı yoluna ulaşıyoruz. Dönüşte Kumköy'ün içerisinden geçeceğimiz için şimdilik bu köye girmiyoruz ve bu noktada kısa bir mola veriyoruz. Her molada olduğu gibi fotoğraf çekimleri yine ön planda ve fotoğraf makinesi profesyonel ellerde. Bu noktadaki çekimlerin çoğu Sertaç'ın deklanşöründen çıkma..
 Çekimlerin ardından Yolağzı'na doğru ilerliyoruz. Bu yol da Uzunhızırlı göletinin yanından ilerliyor, uzun olmasa da kısa kısa iniş-çıkışlar barındırıyor. Her ne kadar bu turda karşılaşmamış olsak da göletin yola yakın kısmında bulunan sazlıklarda çoğunlukla ördek görülebiliyor.
 Yolağzı köyüne ulaşıyoruz. Ancak köyün girişindeki koyun sürüsünün köpeklerinin bize  sürprizleri var. ilk başta bize doğru yönelip havlamaya başlamalarına rağmen başlarındaki çobanın uyarısıyla peşimize takılmayan köpekler tam bizim geçişimiz sırasında arkadan gelen traktörü takip etmeye başlayınca biz de ister istemez koşu yollarında kaldık. Neyse ki çobanın sesi ve komutları köpekler üzerindeki etkisini yitirmemiş.
 Yolağzı'nda durmadan devam ediyoruz ve bu köyden çıktıktan sonraki yol ayrımından sağa doğru dönüyoruz.Sola giden yol Eceabat'ın Beşyol köyüne, sağa giden yol ise Gelibolu'nun Karainebeyli köyüne gidiyor. Yolağzı kavşağından sonra Karainebeyli'ye kadar uzanan 4 kilometrelik yol bir iki küçük yükseltiyi saymazsak oldukça düz ve asfalt. Karainebeyli'ye yaklaştıkça toprak yapısı değişmeye başlıyor. Yol boyunca ve Karainebeyli köyünde topraktan çok ufalanmış taşları ve bu taşlardan oluşan küçük tepecikleri görmek mümkün..
Karainebeyli, yerel söyleşiyle Karnabel'deyiz.
 Köyün girişinde dere yatağındaki ağaçtan Yusuf abinin topladığı muşmulalar henüz tam olgunlaşmamalarına karşın oldukça lezzetliydiler.
 Köy girişindeki muşmula tadım seansının sonrasında  köy kahvesine geçerek yol boyunca hayalini kurduğumuz, sıcaklığını avcumuzun içinde kokusunu burnumuzun ucunda hissettiğimiz çaya kavuşuyoruz. Kahvehane güzel ve tarihi.Ön cephesi ahşap olan binanın giriş kapısının üst tarafında orjinal  Osmanlıca bir yazıt var. Binanın sol köşesine de bu yazıtın çevirisi asılmış. Çeviri de şöyle diyor;
"Maşallah
Bir vakf inşa eyledim
Eceabat'ta yoktur benzeri
Kahvecilerin piri Şehşazeli
Tarih:15 Nisan 1315"
Karainebeyli kahvesinden de anlaşılacağı üzere tarihi bir köy. Orhan Gazi'nin oğlu Rumeli fatihi olarak adlandırılan ve Bolayır civarındaki at gezisi sırasında attan düşerek ölen Gazi Süleymanpaşa'nın önemli komutanlarından, Maydos ve civarını alan komutan olarak bilinen ve bu bölgeye ismini veren Ece Beyin türbesi de bu köyde. Ece Baba diye isimlendirilen tepede bulunan türbe tüm köye ve çevreye hakim bir konumda. Eceabat, Ece Ovası ve Ece Limanının isminin Ece beyden geldiği, buranın alınmasının ardından Balıkesir Karasi Beyliği mensuplarından Karain ailesinin buraya yerleştirilmesi nedeniyle de köyün adının Karainebeyli olarak söylenmeye başlandığı anlatılır yöre tarihinde. Resmi kayıtlar ne der bilemem ama buraya ilişkin bildiğim başka bir noktaysa köylüler ve çevre köylüler tarafından köyün adının "Karnabel" olarak telaffuz edilmesi; herşeyiyle Eceabat'a atıfta bulunmasına karşın günümüzde Gelibolu ilçesi sınırları içerisinde olması. (Yukarıda adı geçmişken Gazi Süleyman Paşa, Lalası ve Atının aynı türbe içerisinde gömülü olduğu ve türbenin bahçesinde Namık Kemal'in mezarının bulunduğu Bolayır'a da bir tur düzenlemek kaçınılmaz oldu artık.. Buradan duyurmuş olalım. Tur detayları kafamda netleşmeye başladı bile... Ama ilkbahar hatta yaz aylarını beklemek daha iyi olacak bu tur için). Neyse lafı fazla uzatmadan fotoğraflara geçelim..
 O kadar çok çay istemiş ki canımız herkes üçer bardak çay içti. Ama çayların tadı da müthişti hakkını vermek lazım. Çayları içince karnımız iyice acıkmaya başladı ve sucuk yemeyi planladığımız Koyun Limanına bir an önce varmak için sabırsızlanmaya başlıyoruz.
 İğdeler olgunlaşmış bu arada. Karainebeyli köyünün içinden köy mezarlığına doğru giden yolu takip etmek gerekiyor Koyun Limanına gitmek için. Mezarlığın karşısında kalan tepede çatısı ve duvarlarının bir kısmı yıkılmış olan yeldeğirmenleri bulunuyor. Yeldeğirmenlerinin burada bulunması aslında buranın ne kadar rüzgar alan bir yer olduğunun da göstergesi ancak şanslıyız ki bugün bizi olumsuz yönde etkileyecek düzeyde rüzgar yok. Daha önce bu güzergahta rüzgarı tam karşıdan alan birisi olarak rüzgarın ne kadar sert ve yıldırıcı olabileceğini biliyorum bu coğrafyada.
 Köyden çıkarken koyun sürüsüyle karşılaşıyoruz.  Ancak burada keçi de besleniyor. Düz ovada küçük baş hayvan besleniyor olması yol üzerinde bizi çoban köpeklerinin beklediğinin bir göstergesi aynı zamanda. bir iki kez önümüz köpeklerce kesilse de "Köpeklere Bağıran ama Seven Adam"ımız olaya müdahale edip yoldan ısırıksız geçişimizi sağlıyor.
 Koyun Limana daha önce bisikletle tur yapıldı mı bilmiyorum ama sanmıyorum da. Ancak kesin olarak emin olduğum konuysa bu toprak yolu yol bisikletiyle geçen ilk ve tek kişinin Hüseyin SUDA olduğudur. Facebook'daki kendi anlatımlarına atfen; güzergah "Road to Roubaix" sürüş stili "hardcore" olarak belirlenmiştir. Hayırlı olsun.
 Güzergah oldukça düz ve yükseltisiz. Zemin de öyle. Ancak Koyun Limanına varmadan önce bir tepe var tırmanılması gereken. Ova zemininde yükseklik ortalama 75-80 metre civarında dolaşırken tepenin zirve noktasında 159 metreye ulaşacağız.
 159 metre yükseklikten Koyun Limanının ilk göründüğü nokta. Bulunduğumuz noktadan Koyun Limanını ve buraya inen yolu görünce geride bıraktığımız tırmanışın ne kadar tatlı, sevimli, çıkılası olduğunu anlıyoruz..
 Zirve noktasında fotoğraf çekimleri yaparken bisikletlerini gezintiye çıkaran iki bisikletçiyle karşılaşıyoruz. Ama sanki erkek olan bisikletleri ve kadını gezintiye çıkarmış gibi görünüyor uzaktan. Yaklaşınca bu bisikletçilerin Ayşen ve Fettah olduklarını anlıyoruz :)
 Karnımız acıktı. Bir an önce limana inmek lazım.159 metreden deniz seviyesine doğru yolculuğumuz başlıyor ancak, zeminin kaygan olması her zamankinden daha temkinli inmemize neden oluyor. Buralarda zemin kumlaşmaya başlamış kaya parçalarından oluşuyor.
 Sonunda Koyun Limanına iniyoruz. Buraya indiğimizde denize çıkmak için hazırlık yapmakta olan bir kaç kişiyle kısa bir muhabbet gerçekleştiriyoruz. burada bulunan tüm evlerin balıkçılara ait olduğu, İl Özel İdaresi tarafından yıkım kararı verildiği, denizin içerisinde uzanan ve iplerle ayrılan bölümlerin kooperatif tarafından yapıldığı vb. muhabbet konularımız oluyor. Balıkçıları denize uğurladıktan sonra çevreyi keşfetme ve fotoğaf gezilerine başlıyoruz.
 Denize dayanamayan adam Yusuf ÜÇÜNCÜ. Yaz kış deniz kenarına gerçekleştirilen her turda denize girmesiyle ün yaptı ama kendisine asıl şöhreti sağlayan ise Başgaaannnlığı.
 Sahilde yanımıza gelip bizimle oynayıp ilgiyi üzerine toplamaya çalışan sevimli köpek
 Fotoğrafçılık zor iş. zor koşullarda en iyi kareyi yakalamaya çalışmak yıpratıcı olsa gerek. Sertaç'ın bu köpekten çekeceği var.
 Yusuf abi birazdan başına geleceklerden habersiz yüzmeye devam ediyor.
 Sertaç'a eziyet eden köpek bu kez kendisi eziyete maruz kalıyor. Bu kadar eziyet nedeniyle ileride kesin psikopat olur bu köpek ve bisikletlilere saldırır. Onun yerinde ben olsam ben de aynı şeyi yapardım. Beğendin mi Ayşen şimdi yaptığını :(
 Yusuf abinin suyun sıcak olduğuna ilişkin söylemlerine inanarak denize giren bu yiğidin adı; Fettah. Suya girmesiyle Yusuf abinin sıcaklık derecelendirmesi konusunda problem yaşadığını anlaması bir oluyor Fettah'ın ancak artık çok geç. Madem suya düştün, yılanı nereden bulalım şimdi git Yusuf'a sarıl.. Ne de olsa suya girmene sebep kendisi.Ama şunu da takdir etmeden geçemiyoruz ki Fettah kayıtsız ve şartsız bir şekilde Başgan'ın isteklerini yerine getirmek için güdülemiş kendini.
 Yusuf Başgan ve havlusu..
  Köpek de olsa biliyor Başgan kavramını. Atılıyor Başgan havlusunun üzerine Sertaç bir elinde kamerayla zor kurtarıyor havluyu Başgan'ın gözü dönmüş hayranının dişlerinin arasından.
 Ama hayran ısrarlı havluyu alma konusunda. Başgan ve Hayranı arasında bir kapışmadır gidiyor..
 Zafer her zaman olmasa da en azından bu seferlik "direnen emekçi"nin.
 Başgan denizde acıkmıştır diye Halil abi ve ben ateş için çalı çırpı toplama ve ateşi yakma telaşı içerisindeyiz..
 Ateş yanınca sıra sucukların hazırlanmasına geliyor.
Fettah ve evden getirdiği deve sucuğu...
 Hazırlıklar tamam sıra geldi sucukları pişirmeye.
 Pişen sucuklar ekmeğin arasına yerleşiveriyor hemencecik.
 Yasemin abla ve ben Başgan sofrasında bulunmaktan dolayı o kadar mutlu olduk ki, mutluluktan ağzımızı toplayamaz hale geldik. Çarpık suratlarımızın sebebi bu mutluluktur, fotoğraf çekilirken bile yemeye devam etmemizle hiçbir ilgisi yoktur.
 Turlardaki iki temel felsefemizden birini (öğle sıcağında yolda ol) hava koşullarından dolayı yerine getiremesek de diğerini gerçekleştirme fırsatı buluyoruz. Yemeği yiyip hemen yola çıkıyoruz. Yemeğin hemen sonrasında 0 metreden 159 metreye ne kadar zamanda çıkabileceğimizi tam olarak kestiremediğimiz için bir an önce yola koyulmaya karar veriyoruz. Zeminin kaygan yapısı nedeniyle bu yolda çıkış inişe oranla daha kolay ve güvenli denilebilir. Yol bisikleti olmasına karşın zirveye en kısa zamanda çıkan Hüseyin abi oluyor ve tabi ki tırmanış fotoğraflarını çekmek de Hüseyin abiye kalıyor.
 Topluca 159 metrelik zirve fotoğrafı.
 Fotoğraf çekiminden sonra yeniden düşüyoruz yola Karainebeyli'ye doğru. Biz Koyun Limanına indikten sonra kendisini göstermeye başlayan Güneş'in eşliğinde geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz Karainebeyli köyüne. Bu sefer hiçbir köpek kovalamıyor bizi..
 Dönüşte de aynı kahvede çaylarımızı içip yola koyuluyoruz. Ama bu sefer ikişer bardak içiyor herkes.
 Geldiğimiz yoldan önce Yolağzına sonra da Kumköy'e ulaşıyoruz. Kumköy'ün içerisinde Eceabat yönünü gösteren levhaya uyarak bu yola girerseniz uzun bir süre tırmanıp Bigalı köyünün yanına ulaşırsınız.Saatin geç olması ve bugünlerde havanın daha erken kararması nedneiyle tura çıkmadan önce planladığımız gibi Yalova köyü üzerinden dönüyoruz.
 Karainebeyli-Yolağzı-Kumköy-Yalova derken Opet tarafından yeniden yapılan Akbaş Şehitliği'nin yanından ulaşıyoruz Eceabat-İstanbul yoluna. Saat 16:50 civarı olduğu için 17:00 feribotuna yetişebilme şansımız bulunmuyor. 18:00 feribotuyla geçeceğimiz için daha rahat davranıyoruz fotoğraf çekimleri konusunda.
 Akbaş Şehitliğindeki fotoğraf çekimlerinin ardından yeniden düşüyoruz yola. Akşam karanlığı ve trafiğin artması nedeniyle tek sıra halinde ama oldukça tempolu bir şekilde ilerliyoruz Eceabat'a doğru.
 18:00 seferiyle Çanakkale'ye geçmek için feribota biniyoruz.Hava da sohbet de koyulaşıyor bu saatlerde.. 85 kilometreye ulaşan tur, bu turda gördüğümüz doğal güzellikler ve bisiklet tabi ki sohbet konusu. Hüseyin abi MTB'yi Çanakkale'ye getirip burada bırakmaya karar veriyor. Zamanı henüz belli olmasa da Ağı Dağı'nın zirvesine çıkmaya karar veriyoruz grup olarak. Düşünmek bile insanın tüylerinin diken diken olmasına yetiyor.
 Kızlı-Erkekli, İnişli-Çıkışlı, Yemeli-İçmeli gerçekleştirdiğimiz bir turun daha sonuna gelirken yapımda ve yayında emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Bir dahaki turda bakalım nerede olacağız.. BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN. PİŞMAN OLMAZSINIZ.

4 yorum:

  1. Her saniyesini tekrar yaşadım, çok keyifli bir turdu, devamını merakla bekliyorum, tabi yeni rotaları da...

    YanıtlaSil
  2. turlarımız bağımlılık yapar :)

    YanıtlaSil
  3. episode 2'yi bekliyoz reyiz.. :)

    YanıtlaSil