30 Haziran 2014 Pazartesi

Elmacık Turu

Tarih: 21.06.2014
Mesafe: 50 km
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Ahmet TOKGÖZ, Ayşen AKGÜN, Cem TOKGÖZ, Cumali ÖZLER, Erhan AÇAR, Tuğba AÇAR ve Akif AKTAŞ.

Route 2,662,665 - powered by www.bikemap.net

   Sağanak yağmur altında Gelibolu köylerine gerçekleştirdiğimiz turun üzerinden iki hafta geçti. Malum yaz ayları, düğün, dernek, sıcak, tatil, gelen-giden misafirlerin bol olduğu bir dönem. Gelibolu köyleri turundan sonraki Cumartesi gününü tursuz geçirdik, bir hafta ayrı kaldık bisikletlerimizden ve yollardan.. Denizli mi olsun dereli mi olsun, Avrupa'da mo olsun Asya'da mı olsun derken akşamüstü erken saatlerde evde olabilmeyi de düşünerek Elmacık köyüne doğru turlamaya karar veriyoruz. Daha önce iki kez Elmacık köyüne turlamış olmakla birlikte, daha sonraki tüm planlarımızda mutlaka bir problemle karşılaşıp Elmacık'a gitmeden güzergahı değiştirmek zorunda kalmıştık. Ve bu durum grup içi muhabbetlerin en gizemli noktasını oluşturdu hep. Bunların ışığında Elmacık köyüne turlamaya karar veriyoruz bu hafta. Bakalım bu sefer şeytanın bacağını kırıp Elmacık köyüne ulaşabilecek miyiz?
     Son turlarımızda  sıkça kullandığımız buluşma noktasındayız bu hafta da. Tuğba, Ayşen, Ahmet abi, Cem ve Akif'le 116 kavşağında buluşuyoruz. Bu haafta ilk defa bizimle pedallayacak olan Akif AKTAŞ da buluşma noktamızda. Cumali ve Erhan teknik destek için Diganlar Bisikletteler, ama ne Uğur ne de Yüksel henüz gelmiş değiller. Cumali ve Erhan, DİGAN biraderleri beklerken biz KİPA'ya doğru pedallamaya başlıyoruz.Erhan ve Cumali'yi beklerken alışveriş yapıp zamandan kazanmayı planlıyoruz. Tuğsavul, Truva ve Atatürk Caddelerini takip ederek ulaşıyoruz KİPA'ya.
 Ayşen bu hafta reklam panosu gibi.. SHARP'tan sponsorluk almış.
Erhan ve Cumali gelip alışverişi tamamladıktan sonra İzmir yolu üzerinden devam ediyoruz yolumuza. Hedefimiz Dardanos Kavşağına kadar anayol üzerinde pedallayıp oradan Çınarlı köyüne ulaşmak.
Ayşen fotoğraf makinasını ters tutup omuz üzerinden arkasını görmeden fotoğraf çekiyor. Fettah'ın "depeaşaa" ismini verdiği bu teknikte fotoğraf çekmek kolay olsa da kadraja girmek zor.. Ayşen kadrajı ayarlayamayınca bari biz girelim kadraja dedik, bisiklet üstünde girmediğimiz şekil kalmadı..
Sıcak havada asfalt üzerinde ilerlemek bunaltıcı olsa da Çınarlı köyüne kadar yolumuz asfalt. Dardanos kavşağında sıcak asfalttan ayrılıp Çınarlı'ya doğru ilerliyoruz. Burada da zemin asfalt ancak yolu çevreleyen ağaçlar, tarlalar ve anayol trafiğinden ve egzos kirliliğinden uzak olması yolun asfalt olmasını önemsiz kılmaya yetiyor.
Çınarlı yolunda ağzında çekirge ölüsüyle bir kertenkele karşılıyor bizi. Korkmadan, kaçmadan poz veriyor kameraya.
Kertenkele'yi arkada bırakıp Çınarlı'ya doğru ilerliyoruz.
Çınarlı köy kahvesinde çay molası veriyoruz.
 Bu hafta Akif AKTAŞ da bizimle birlikte pedallıyor. Bundan sonra da birlikte pedallamayı umuyoruz.
Çay içtiğimiz kahvenin bahçesindeki kamelyada yuva yapan kırlangıçlar. Yuvadaki yavru kırlangıçları bütün yetişkin kırlangıçlar besleme çabası içerisinde miydi, yoksa annelerinin yavrulara verdiği yemleri diğer yetişkinler mi gelip ağızlarından alıp gittiler, anlayamadık. Tek gerçek henüz tüyleri bile çıkmamış yavru kırlangıçların bakıma muhtaç olduklarıydı..
Bir ayı geçkin süredir diyette olan Ayşen baskülde azalan kilolarının fotoğrafını  facebookta paylaşsa da genel duygu durumunu anlatan cümleyi Çınarlı köyündeki bir motosikletin arkasında buluyor; "Yaşamak buysa, ölmek nedir?" Hele bizim bugün ekmek-sucuk yapacağımızı, Ayşen'in ise diyet salatasını yiyeceğini düşününce daha anlam buluyor bu cümle.
 Çaylarımızı içtikten sonra yeniden düşüyoruz yola.
Çınarlı köyü mezarlığının yanı başında ormana doğru uzanan patika yolda ilerleyip pervaneler çıkacağız. Bir kaç hafta önce depreme bisiklet üzerinde yakalandığımız turda Denizgöründü asfaltına çıkan ara yolu kullandığımız için bu turda o yol yerine dağ yolunu kullanmaya karar veriyoruz.
Çınarlı köyü mezarlığının karşısında çam ağaçlarının altındaki tatlı su çeşmesiyle aynı kaynaktan beslenen bu çeşme belki de en güzel manzaraya sahip çeşme olma özelliğini taşıyor. Aşağıdaki suya göre daha serin olan çeşmede  mataralarımızı doldurup muhteşem Çanakkale manzarasını arkamıza alıp fotoğraf çekiyoruz.
Fotoğraf çekiminin ardından pervanelere doğru pedallamaya devam ediyoruz. Tamamen çam ağaçlarıyla çevrelenmiş bu yolda ilerlerken keçiler kesiyor yolumuzu.
Çanakkale Boğazı'nın girişi, Gökçeada ve Semadirek'in aynı karede en güzel göründüğü noktalardan birisindeyiz. Daha önceki turlarımızda da bu rotayı kullanmış bu noktadan Çanakkale Boğazını fotoğraflamıştık ama bu kez hava hiç olmadığı kadar açık ve fotoğraf için elverişli.
 Şimdi buradayız ama daha önceleri ta oradaki yollarda da pedallamıştık diye geçtiğimiz yolları aktarıyorum o yolları kullanmayan arkadaşlarımıza.
 Boğaz girişi panaroma..
Hemen bu noktada yılan kabuğu buluyoruz. Demek ki zirvede yalnız değiliz. en azından bizden önce bir yılanın buraya gelip kabuğunu burada bıraktığı kesin.
Pervanelere doğru ilerliyor, sonrasında pervaneleri solumuza alıp yanlarında ilerliyoruz Trafo merkezine kadar.
Trafo Merkezine geldiğimizde yol üstündeki demir kapının kilitli olduğunu ve yolun kapatıldığını fark ediyoruz. Bisikletlerimizi kapının yanındaki boşluktan kucaklayarak geçirip devam ediyoruz yolumuza. Her ne kadar yol burada kesilmiş olsa da daha önce  hiçbir yerde yola girilmemesi gerektiği ya da yolun kapatıldığı ya da özel mülk olduğu yönünde  bir ibare dikkatimiz çekmiyor. Durum böyle olunca haklı olarak kenardan geçip ilerliyoruz.Bizi geçerken gören güvenlik görevlisi buradan geçişin yasak olduğunu ısrarla belirtse de f-dikkate aldığımız söylenemez. Hem yolu kes, hem ikaz tabelesı vs koyma hem de yasak geçemezsiniz de.. Modern deli dumrul ama en enerjik cinsinden.
Çanakalan köyüne inmeden yangın Gözetleme Kulesinin alt tarafında kalan tarla gelincik ve papatya tarlasına dönmüş durumda.
Gelincik tarlasını fotoğrafladıktan sonra önce Çanakalan kavşağına sonrasında Denizgöründü yolunu takip ederek pervanelerin ilkine ilerliyoruz. Çanakkale'den pervanelere bakınca sol taraftan birinci olan pervaneyi arkamıza alıp fotoğraf çekiliyoruz Elmacık'a doğru ilerlemeden önce
 Birinci ve ikinci pervanenin arasında aşağıya doğru inen patikadan aşağıya doğru ilerliyoruz.
Her iki yanı çam ağaçlarıyla kaplı olan bu yolun sol tarafı da Çanakkale Manzaralı. Bugün Çanakkale'yi uzaktan izlediğimiz her nokta, tarifi imkansız duygular yaşatıyor bize. O manzarayı anlatmak, fotoğraflamak mümkün değil, orada olmak lazım..
 Elmacık Barajına doğru iniş devam ediyor..
Bu güzel parkurda pedal çevirmek de pedal çevirenleri fotoğraflamak da zevkli.. Ama en  zevklisi pedal çevirmek..
Bu kadar güzel bir parkurda ilerlerken başımıza gelebilecek en kötü şeyle karşılaşıyoruz.yağmur sularının toprağı taşıyıp zemini sadece taşlık bıraktığı noktalardan birinde Tuğba'nın bisikletinin ön tekerleği çukura girip takla atmasına sebep oluyor. Bisiklet de Tuğba'nın üzerinden aşıp daha ileride bir yere düşüyor. Bisikletten düşmek kötü, takla atarak düşmek kötü.. Ama küçük kaya parçalarının bulunduğu alanda ön tekerlek kilitlenip takla atarak düşmek hepsinden kötü.. Ve bunların hepsini Tuğba  yaşadı. Bizler düşmemiş olsak da Tuğba'nın düşüş anını görmek düşmekten daha kötüydü... Ahmet abi ve ben hemen müdahale edip Tuğba'yı düştüğü yerden kaldırıp daha düz bir yere alıyoruz. Belinde ve boynunda zedelenme, kırık vb olması ihtimaline karşı bir müddet kıpırdamamasını sağlıyoruz. Sonrası bilindik şeyler, ballandıra ballandıra anlatılacak şeyler de değil zaten..
Tuğba'nın bisikletinin taşların arasına girip takla attığı yer. Fotoğrafın sağ alt tarafından bulunan taşlardan Erhan'ın sol tarafında bulunan büyük taşa kadar uçup takla atan Tuğba'dan daha fazla takla atan ve yükseğe çıkan ise bisikletiydi. Bu noktada Tuğba'nın başını hiçbir yere vurmaması, bir iki küçük sıyrık dışında dışarıdan görünen yarasının olmaması şaşırtıyor bizi. Ama sağ kolunda özellikle dirsek bölümünde daha çok ağrı hissediyor, ki düşerken yüzünü korumak için kolunu kullandığından normal olarak karşılıyoruz bu durumu.
Düşüş anında Tuğba'nın boynunda asılı olan fotoğraf makinesinin kırılan objektifi. Sınırsız diyafram açıklığına ulaşmış durumda..
Tuğba kendisini daha iyi hissedip hareket etmeye başlayınca  elimizdeki malzemelerle  pansuman yapıyoruz. Uzun süre izleyip belinde, boynunda herhangi bir kırık olmadığından emin olduktan sonra Tuğba yürüyebileceğini belirtiyor ve bu sefer yürüyerek düşüyoruz yola. Biz Elmacık barajı kenarından köy yoluna doğru ilerlerken Nurşen de Tuğba'yı hastaneye götürmek üzere arabayla yola çıkıyor Elmacık köyüne doğru. Nurşen'i karşılamak için ben önden pedallayarak elmacık yoluna çıkıyorum, diğer arkadaşlar yürüyerek, destek olarak Tuğba'yla birlikte geliyorlar.  Bu turda başımıza gelenler pişmiş tavuğun bile başına gelmedi desek yalan da olmaz abartı da.. Yolun bir noktasında Ayşen telefonunu düşürdüğünü fark ediyor. Bir grup telefonu aramak için geri dönerken bir grup Tuğba'yla birlikte Elmacık köyüne doğru ilerliyor. Şanssızlık ya bu arada Ayşen'in telefonunun şarjı bitiyor. Arama çalışmaları tamamen görsel olarak devam ediyor. Dönüş yolunda tam da ümitlerin kaybolduğu noktada bulunuyor telefon..
Elmacık köyüne doğru arabayla gelen Nurşen'le birlikte Tuğba'yı beklemeye başlıyoruz ve kısa bir süre sonra Erhan, Tuğba ve Cumali Elmacık köy yoluna ulaşıyorlar. Hiç vakit kaybetmeksizin Tuğba ve Nurşen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Araştırma hastanesine doğru yola çıkıyorlar ve sürekli olarak telefon bağlantısı kurup Tuğba'nın durumu hakkında bilgi alıyoruz.
Çanakkale'ye doğru yola çıkmadan önce başka kaza yaşamamak, kötü bir durumla karşılaşmamak adına diyette olan Ayşen'e salatasını yemesi için baskı yapıyoruz. Terslik olacak ya o da çatal, kaşık unutmuş, kara buğdaylı diyet salatasını eliyle yemek zorunda kaldı. Çanakkale'ye doğru pedallayacağız ama bir bisiklet fazla....  Bisikleti  Erhan'ın sırtına bağlayıp bu şekilde pedallamaya karar veriyoruz ve hazırlık aşamamız biraz zaman alıyor. Bu noktada da şanssızlık peşimizi bırakmıyor. bisiket kadrosunu Erhan'ın sırtına sabitlemek için gerekli olan yedek iç lastiği çantasından çıkarmaya çalışan Akif de cep telefonunu düşürerek ekranını kırıyor. Şanssızlıklar peşimizi bırakmıyor umarız bu son olur deyip koyuluyoruz yola... Bizler birer Erhan ise iki bisikletle çıkıyoruz yola. En keyifli olan iki bisikleti kullanan Erhan, biri altında biri sırtında..
Bisikletçi sayısından bir fazla bisikletle ulaşıyoruz Hastaneye. Tuğba'nın bel ve boyun kısmında herhangi bir problem tespit edilmemiş olması sevindirici olsa da sağ kolunun dirsek kısmında küçük çaplı bir kırık tespit ediliyor ve atele alınıyor. ve tabi 20 gün rapor.. Aradan zaman geçtikten sonra yaşanılanları anlatırken gülümsesek de kaza anını unutmak o kadar da kolay olmadı. O düşüşü küçük bir kırıkla atlatmak da sevindirici.. Umarız şanssızlıklar bırakır artık peşimizi ve grup olarak yaşadığımız son kaza olur bu... Tuğba bir kaç hafta turlarda fiziken bizimle olamayacak  ama ruhu bizimle dağlarda pedallayacak. Bir an önce iyileşip bisikletine kavuşması dileğiyle "Geçmiş Olsun!" dileklerimizi yineliyoruz yeniden.