21 Kasım 2015 Cumartesi

Saraycık-Sarıcaeli Dağ Yolları

Tarih:15.11.2015 
Mesafe: 35 km 
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Cumali ÖZLER

Route 3,338,485 - powered by www.bikemap.net

Bu hafta Cumali'yle birlikteyiz. Diğer arkadaşlarımızın önceden planlanmış, son anda ortaya çıkmış işleri olsa da bu güzel havaları kaçırmamak lazım deyip Cumali'yle birlikte çıkmaya karar veriyoruz tura. Saraycık sırtlarına tırmanacağımız için 116 Kavşağında buluşup anayol üzerinden Dörtyol'a doğru ilerliyoruz. Dörtyol'daki ağaçlı yol bu mevsimde daha bir güzel.
Bu civara gerçekleştirdiğimiz turlarda sık sık uğrayıp çay içtiğimiz kahvehanede veriyoruz ilk çay molamızı. Hava güzel olunca bu saatlerde kahvede oturan pek kimse yok. Koca kahvehane bize ait bu sabah.   Cumali'nin yeni aldığı action kamerayı bu turda ilk defa kullanacağız, tabi kullanmadan önce kamerayı bir incelemek lazım.
Dörtyol'da Yılmaz'ın Kahvehanesinde çaylarımızı içtikten sonra Saraycık köyüne doğru ilerliyoruz. Saraycık girişinde bulunan Sarıçay üstündeki köprüde inşaat çalışmaları olduğu için Sarıçay'ın içine iniyoruz. Hazır çayın içine inmişken Saraycık'a girmeden çay boyunca ilerleyip Atikhisar Barajına doğru yol alıyoruz. Sarıçay boyunca ilerledikten sonra sağ tarafımızda kalan tepeye tırmanmak için sulama kanalının yanında bulunan yola geçiş yapıyoruz... Ve ağılların yanında kanal yolundan ayrılıp tepeye doğru tırmanmaya başlıyoruz. İnsanı üzmeyen güzel bir tırmanış bu. Yukarılara doğru çıktıkça manzara da, hava da güzelleşmeye devam ediyor. 
Tırmanırken karşımıza çıkan papatyaları görünce sanki sonbaharı değil de ilkbaharı yaşıyormuş hissine kapılıyoruz. Yol kenarındaki otlar yeşil, çiçekler açmış, yapraklar henüz sararıp dökülmemiş...
Ormandan kestiği odunları yüklediği eşeği ve kendisine eşlik eden köpekleriyle karşımıza çıkan amcayla selamlaşıp devam ediyoruz yolumuza.. 
Biraz önce yanından geçtiğimiz amca, eşeği ve köpekleri ile bizden çok uzakta şimdi...
Yol kenarındaki ağaçlarda kızarmış dağ çileklerini görünce bisikletten inip ağaçlara dalıyoruz hemen. Ben bir önceki turda Kilitbahir tepelerinde sezonun ilk çileklerini yemiştim, Cumali bu turda siftah yapıyor.
Hevesimizi alacak kadar dağ çileği yedikten sonra devam ediyoruz yolumuza.
Uzaklardan Çanakkale..
Bulunduğumuz tepenin bir tarafından Çanakkale'yi, diğer tarafından da Atikhisar barajını görmek mümkün..
Yolumuzun bundan sonraki bölümünde Atikhisar Barajını solumuza alarak zaman zaman da kuşbakışı görerek devam edeceğiz yolumuza. Önde yeşilin çeşitli tonlarında ağaçlar, ortada masmavi Atikhisar Barajı ve Atikhisar Kalesi, arkadaysa ardarda sıralanmış heybetli dağlar. Manzara müthiş, anlatmak zor. 
Manzaraya karşı fotoğraf çekildikten sonra yeniden koyuluyoruz yola ancak kısa bir süre sonra önümüze çıkan dağ çilekleri yeniden alıkoyuyor bizi yolumuzdan.. Rotayı istediğimiz yerde kısaltma, istediğimiz yerde uzatma şansına sahip olduğumuz için zaman konusunda sıkıntı yaşamıyoruz. Gönül rahatlığıyla dalıyoruz çilek ağaçlarına, her zamankinden daha fazla zaman ayırıyoruz fotoğraf çekimlerine. Bu ayda bu hava bir daha bulunur mu bilinmez deyip keyfini çıkarmaya bakıyoruz havanın ve doğanın.
Daha önceki turlarımızda kullandığımız Ulupınar köyünden Belen köyüne inen yola ulaşıyoruz sonunda. Ve burada bir tercih yapmak zorundayız. Seçeneklerden birincisi; soldan ilerleyip Belen köyünün yanından Atkhisar Barajı'na inmek. Bu yol Belen köyüne kadar tamamen iniş. İkinci seçenek,  sağ taraftan ilerleyip önümüze çıkacak yol ayrımından sola yani Ulupınar'a gitmek. Bu yol Ulupınar'a kadar tamamen tırmanış. Üçüncü seçenek ise yine aynı yoldan (sağdan) ilerleyip yol ayrımında sağ tarafa Saraycık yönüne devam etmek Bu yol da yol ayrımına kadar tırmanış, sonrası iniş... Ve biz öğle yemeğimizi Çanakkale manzaralı yemeyi, yani Saraycık tarafına gitmeyi tercih ediyoruz.
Çanakkale'yi kuşbakışı gören ve daha önce bir çok kez çıktığımız tepedeyiz şimdi. Hava o kadar güzel ki, bu tepede dahi rüzgar almıyoruz.. Önce karnımızı doyurup sonra manzaranın tadını çıkarıyoruz.. 
Yemeğimizi yiyip fotoğraf çekimlerini tamamladıktan sonra Saraycık'a inmek için çıkıyoruz yola. Ancak bu defa daha önce bir çok kez geçtiğimiz, bulunduğumuz tepenin arkasından geçen yoldan değil de, tepenin Çanakkale'yi gören tarafındaki patika yoldan inmeye karar veriyoruz. Bunun için ilk önce, yaklaşık bir sene önce İstanbul'dan gelip bizimle tura çıkan misafirlerimizle geçtiğimiz ve çamura battığımız turda mola verdiğimiz tatlı su çeşmesine inmemiz gerekiyor. Taşların üstünden hoplaya zıplaya ancak bisikletten inmeden ilerliyoruz  çeşmeye doğru. Ama o da ne?.... Çeşmenin çevresinde yayılan iki ayrı sürü ve bu sürülere eşlik eden  biz diyelim 6-7 siz deyin 9-10 çoban köpeği... Çobanlarının uyarılarına rağmen havlayarak üstümüze doğru geliyorlar. Tura Mehmet ve Cumali olarak başlamıştık, bundan sonra Yusuf ve Yusuf olarak devam edeceğiz yolumuza, eğer edebilirsek... Neyse sonunda çobanlar daha fazla bağırıp köpekleri bizden uzaklaştırıyorlar. Biz zorla köpeklerin yanından geçerken köpeklere daha da yakınlaşmamak ve bir an önce oradan uzaklaşmak için patikadan Saraycık'a gitme planını iptal edip mevcut yolu kullanarak Sarıcaeli-Saraycık arasındaki kanal boyuna iniyoruz. Peki uzun uzun anlattığımız köpeklerle karşılaşma anımızın fotoğrafı var mı elimizde. Tabi ki yok... Fotoğraf çekmek değil nefes almaya bile fırsatımız olmadı kaçmaya çalışırken.. o derece yani...Kanal boyunu takip ederek önce Sarıcaeli köyüne sonra çevre yolunu takip ederek Çanakkale'ye ulaşıyoruz. 
Bu güzel havada turu yeni kordonda tamamlıyoruz. Hava kadar sıcak çaylarımızı yudumlarken köpeklerden kaçarken yaşadığımız telaşın yerini dinginlik, korkunun yerini ise huzur alıyor.. Bu tur bitti, ama bizde turlar bitmez.. Gidilecek daha çok yol, haritaya çizilecek çok çizgi var. Bizi izlemeye devam edin...