27 Ekim 2013 Pazar

Lapseki Köyleri Turu

Tarih: 26.10.2013
Mesafe: 75 km
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Yusuf ÜÇÜNCÜ, Ayşen AKGÜN, Aşkın UĞURLU, Cumali ÖZLER, Ozan ELVAN, Sertaç KASAPLAR, vd.

Route 2,362,230 - powered by www.bikemap.net
Eveettt. Okulların açılışı, havaların soğumaya başlaması, Kurban Bayramı tatili derken tam 1 aydır birlikte tur yapamadık. Bu süreçte ferdi olarak tur yapan bisiklete binen arkadaşlarımız oldu ama birlikte uzun ve zorlu turlar yapmaya alışan bir bünye için ne kadar tatmin edici olmuştur bu turlar bilinmez... Birlikte turlamayı o kadar özlemişiz ki 9-10 gün öncesinden başladı tur planları. Hatta Pazartesi günü güzergah da tur planı da hazırdı ve paylaşılmıştı facebook üzerinden. ve beklenen gün geldi. 26.10.2013 günü sabahında her zamanki gibi Golf Çay Bahçesindeyiz.. Çay bahçesinde tura çıkmayı bekleyen bizlerin haricinde başka bekleyiş içerisinde olanlar da var..
Tura çıkmadan önce kahvaltımızı yapıp bisikletlerimize gerekli bakımı yaptıktan sonra yola koyulmak için kalkıyoruz. Bu arada Cumali'nin ÇARŞI Bisiklet forması tüm dikkatleri üzerinde topluyor.. (Ayşen çamaşır asar gibi tutmasan iyiydi:)
 Deniz dingin, hava güneşli.. Tur için tüm koşullar yerli yerinde... Tam zamanıdır tura başlamanın.. Ve pedallar  Karacaören'e doğru dönüyor..
Golf Çay Bahçesinden ayrılmadan önce telefonla arayıp yolda olduğunu haber veren Ozan ELVAN'ı Karacaören kavşağında beklemeye başlıyoruz. Hava açık olmasına karşın sabah saatlerinde gölgeler serin. Bu nedenle gölgelerden çok güneş altında bulunmaya özen gösteriyoruz. Ve kısa bir süre içerisinde Ozan da aramıza katılıyor..
Ozan'ın aramıza katılmasıyla birlikte Karacaören'e doğru ilerlemeye başlıyoruz. Yaklaşık 1 senedir her hafta sonu bisiklete binmemize karşın son 1 aydır bisiklete binmediğimiz için performansımızda düşüklük olduğunu hissediyoruz ilk kilometrelerde.. Bu his ilk başlarda canımızı sıksa da ilerleyen kilometrelerde eski enerji ve performansımıza ulaşmak içimizi rahatlatıyor.
Karacaören köyünden geçerken benim ve Yusuf abinin iş arkadaşı olan İbrahim BÜYÜKSÖYLEMEZ ile karşılaşıp ayaküstü muhabbet ediyoruz ve diğer grup arkadaşlarımız ilk tırmanış sonrasında köy içinde kısa bir soluklanma fırsatı buluyorlar. Bu kısa soluklanma fırsatları kendimizi zorlamadan ve sakatlamadan eski performansımızı yakalayabilmemiz için önemliydi. Tur boyunca temel düşüncemiz kendimizi zorlamadan, zevk alarak ve geç saatlere kalmadan turu gerçekleştirmekti. Bu nedenle rotamız  hazırlandığı andan itibaren esnekti ve zorlanılan noktada kısaltılabilirdi.. 
 Karacaören köyünde bir kaç dakikalık molanın sonrasında Özbek köyüne doğru ilerliyoruz. Yolumuz zaman zaman inekler tarafından kesilse de kararlıyız yola devam konusunda.
Ve Özbek köyü yol ayrımına geliyoruz. Burada duraksamadan Çanakkale-Lapseki yolu üzerinden lapseki yönüne doğru ilerlemeye devam ediyoruz.
 Bu da Ayşen'in fotoğraf makinesinden Ayşen'in bisikletinin kokpiti. Kadın eli değmiş gibi :)
Musaköy köprüsü yakınlarında yolun kenarında kaderine terk edilmiş kavun tarlası dikkatimizi çekiyor ve her zamanki gibi bisikletlinin göz hakkı kadar kavunu tarladan alıyoruz. Kesilecek kavunların seçimi ve koparılması konusunda Halil abi ve Yasemin abla yine başrollerde. Yine güzel kavunlar seçmişler ancak Kemel köyüne tırmanışta yediğimiz kavunların tadını bulmak mümkün olmuyor. Zaten doğal gübre olabilmeleri için kendi kaderlerine terk edilmişlikleri de mevsimin geçtiğinin göstergesi gibiydi.. Öyle ya da böyle yedik kavunları. Sevgilerimizi ve teşekkürlerimizi yolladık tarla sahibine..
Kavunları yedikten sonra yeniden koyuluyoruz yola. Yapıldak ayrımına varmadan önce yol üstünde meyve satan tezgahlar azalmış ancak bir tanesi hala açık, meyveler de taze. Bugünlerde buradan geçerseniz uğrayın derim..
 Sağ yanımızdaki tepede Musaköy... İlk ya da son fark etmez, Baharlarda daha güzel görünüyor bu köy. Tabi bu köye çıkarken Çanakkale Boğazı da aynı şekilde..
Sonunda Kangırlı yol ayrımına geliyoruz. Bu ana kadar Çanakkale-Lapseki yolu üzerinden sıcak asfaltta devam eden yolculuğumuz bundan sonra köy yollarında  devam edecek..
Kangırlı yol ayrımında arkada kalan arkadaşlarımızı beklemek için mola veriyoruz. Ve mola anındaki geyik konumuz Yusuf abi'nin taytı ve beyaz çorapları. Daha önceki Çamyayla turunda zift bulaşan çorapların defalarca yıkanmasına karşın zift lekelerinin çıkmadığını öğrenip büyük bir üzüntüyle kapılıyoruz. Aslında mesele çoraplar değildi, benim Yusuf abinin ve Sertaç'ın gözlüklerinin tchibo'dan alınan aynı renk ve model gözlükler olmasıydı. Gözlüklerle birlikte aynı siparişte internet üzerinden satın alındığı için bu muhabbete dahil oluverdi Yusuf abinin beyaz çorapları... Yazarken fark ettim şimdi, aslında kitap ya da film ismi gibi oldu; "Yusuf'un beyaz çorapları"
Kangırlı yol ayrımında Aşkın abi aramızdan ayrılıyor. Babasının rahatsızlığı ve geçirdiği bir dizi operasyonlar nedeniyle 1 yılı aşkın bir süredir bisikletten uzak kalan Aşkın abi, kendisini daha fazla zorlamamak adına geldiğimiz güzergahtan geriye dönmeye karar veriyor. Yola çıkarken de kısa bir mesafe içerisinde döneceğini belirttiği için ısrarcı olmuyoruz tabi ki tura devamı konusunda. Ama bundan sonraki turlarda bizimle olması ve bisikletten bu kadar uzak kalmaması konusunda kendisinden söz alıp ayrılıyoruz. Aşkın abi Çanakkale'ye doğru dönerken biz Kangırlı köyüne doğru tırmanmaya başlıyoruz. Tırmanış sert, ancak sunduğu manzara tarifsiz.. Tüm yorgunluğa değecek düzeyde...
Böyle güzel bir manzara bulup da fotoğraflamamak, bu manzaranın bir parçası olmamak mümkün değil. Fotoğraf çekimlerini  tamamladıktan sonra bu noktadan geçen köylülerle muhabbet ediyoruz. Konuştuğumuz tüm köylülerin sordukları tek soru; köye kadar bisikletle nasıl çıktığımız. 2 kilometre boyunca zaman zaman %16'ya ulaşan sert yokuşlar, köylülerin gözünde burayı bisikletle çıkılmaz hale getiriyor demek ki. Köye kamyonların bile zor çıktığını anlattıkları düşünülürse, bu köye bisikletle çıkmış olmak tabi ki şaşırtıcı gelir köylülere. Muhabbeti daha da uzatmadan köy merkezine doğru ilerliyoruz ve kısa bir süre sonra köy merkezine ulaşıyoruz.
Bu köyde çay molası verip kahvedeki köylülerle muhabbet ediyoruz. Kahvede köylülerin genel muhabbeti uygulanan politikaların tarımı yapılamaz hale getirdiği üzerine gerçekleşiyor. Genel sistem eleştirilerini sonrasında köye özel konular konuşmaya başlıyoruz ve bu köyün Cumhuriyet dönemi öncesinde kurulduğunu, eski dönemlerde korsan saldırılarında korunmak amacıyla tepenin deniz görmeyen arka tarafına kurulu olduğunu öğreniyoruz köylülerden. YAni Çanakkale Boğazı kenarında kurulu olan köylerden en eskilerinden birindeyiz...
Kahvede köylülerden birinin verdiği bir adet elma ve bir adet ayvayı adaletli bir şekilde paylaşıyoruz aramızda. Ayşen ayvadan kendi payına düşeni de alıp elmanın hepsini tek başına, bizler de ayvanın geri kalanını hepbirlikte yemeye çalıştık. Çalıştık diyorum çünkü ayva ayı boğan cinsindendi. Yutmak pek de kolay olmadı... Neyse bu kadarı da güzeldi.
Çaylarımızı içtikten sonra Umurbey'e doğru ilerlemeye başlıyoruz. Umurbeye kadar olan yol sürekli iniş ancak önemli bir kısmı toprak. Bu nedenle bu yol ve ileride geçeceğimiz yollar da dikkate alınarak bu güzergahta MTB kullanılmasını öneririm. Umurbey içerisinde de önemli bir bölüm taş döşeli..
Umurbey'e ulaşıyoruz sonunda. Kangırlı tarafından gelen toprak yoldan sonra taşla kaplı yol üzerinden devam ediyoruz. Anayoldan Umurbeye çıkan yol ise belde içerisinde parke taşıyla kaplanmış.
Umurbey'in merkezine ulaşınca marketten alışveriş yapıyoruz. Matarası boşalanlarımız da meydandaki çeşmeden mataralarını dolduruyor.
Umurbey'de fazla vakit harcamadan Gökköy'e doğru devam ediyoruz. Gökköy karşı tepede ve Umurbey'den bu köye giden yol toprak. Meyve bahçeleri arasında ve oldukça düzgün. Araçla da gidilebilir düzeyde..
 Meyve bahçeleri arasında kıvrıla kıvrıla yukarıya tırmanan yolun sonunda Gökköy'e ulaşıyoruz.
Köyde o gün düğün olduğu için köy meydanı düğün yemeği için hazırlanmış. Ancak bizim köye ulaştığımız saatte henüz düğün yemeği hazır olmadığı için bu fırsatı kaçırmış oluyoruz. Bu durum Suluca'da yemeyi düşündüğümüz ekmek arası sucuğu daha önemli kılıyor bizim gözümüzde.. Daha Suluca'ya çok olmasına karşın sucuğun kokusu burnumuza gelip yerleşiyor.
Gökköy'de düğüne hazırlanan köylülerle kısa bir sohbet edip meydandaki evlerden birinin bahçesinde mataralarımızı doldurduktan sonra İlyasköy'e doğru pedallamaya devam ediyoruz. Gökköy'e ulaştıktan sonraki tırmanışlar daha kısa ve eğim daha düşük. Ancak çam ağaçları arasında uzanan yolda pedal basmanın hazzı anlatılamaz.
 Ve İlyasköy uzaktan görünüyor.
 Sonunda İlyasköy'e ulaşıyoruz.
İlyasköy'de caminin hemen yanındaki kahvede mola veriyoruz. Kahve kapalı olduğu için çay içemiyoruz ama gölgede iyice dinlenme fırsatı buluyoruz.
Caminin duvarında Çanakkale Savaşına İlyasköy'den katılıp şehit olanların ve Kore Savaşına katılıp Gazi olanların isimlerinin yazılı olduğu bir tabela var. İlyasköy de Kangırlı gibi Cumhuriyet öncesi köylerden biri ve boğaza bakan cephesi yok. Tepenin arka tarafında kalıyor.
Dinlenirken fotoğraf çekiyoruz. Fotoğraflarda Sertaç neden yok? a) Fotoğraf makinesinden korktuğu için b)Prensip olarak fotoğraf çekilmeyi sevmediği için c)Fotoğrafları Sertaç çektiği için d)Hala yolda olduğu için e)Hepsi ya da hiçbiri... Sorunun cevabı bizde saklı. Cevabı merak edenler bir sonraki tur yazımızı takip etsinler cevap gelecek yazımızda...:)
İyice dinlendikten sonra yola çıkıyoruz yeniden. İlyasköy'ün çıkışından sonra Lapseki yoluna kadar sürekli iniş yapacağımız için ceketlerimizi, rüzgarlıklarımızı giyiyoruz. Hava açık olmasına karşın inişler üşütücü oldukça.. İlyasköy'den Lapseki yoluna inen yol tamamen sıcak asfalt.
İlyasköy'den Kocaveli yönüne doğru ilerlerken sol tarafta eski bir yel değirmeni var. Çatısı yıkılıp yok olmuş ancak duvarlarının bir kısmı hala sağlam. Yeldeğirmenini geçtikten bir kaç metre sonra yol sola kıvrılıp aşağıya doğru iniyor ancak bizi bekleyen manzara karşısında ilerlemek ne mümkün. Lapseki ve Gelibolu'yu tepeden gören bu noktada insan kanatlarının olmamasına hayıflanıyor. Kanatlanıp uçamayacağımıza göre bu manzarayı fotoğraflamaktır elimizden gelen. Ve hepimiz de aynı şeyi yapıyoruz. Bu eşsiz manzarayı fotoğraflıyoruz.
 Kocaveli'ye doğru ilerlerken manzara güzelliğini korumaya devam ediyor.
 Kocaveli'ye ulaşmak pek zaman almıyor tabi ki.. Sonunda Kocaveli köyündeyiz.
 Kocaveli köyünden transit geçip Lapseki yoluna ilerliyoruz.
 Lapseki ilçe girişinde sağ tarafta kalan Kocaveli-İlyasköy sapağındayız. Anayoldan karşı tarafa geçerek eski Çanakkale-Lapseki yolu üzerinden Suluca köyüne doğru ilerliyoruz. Denize paralel devam eden yol anayolun trafiğinden uzak Çanakkale-Lapseki arasında tur yapanların mutlaka kullanması gereken bir yol. Bugüne kadar bu yolu kullanmadıysanız bir fırsat yaratıp kullanın derim.
Suluca köyünde köy merkezinin hemen yan tarafında Suluca Sitesinin önünde sahile iniyoruz. İlk başta buradaki kamp alanında ateş yakmayı denesek de biraz ilerideki binadan çıkıp gelen ve buranın işletmecisi olduğunu söyleyen kişiyle Halil abi'nin sahil şeridinin mülkiyeti üzerine gerçekleştirdikleri münazara nedeniyle tesisin dışında kalan bir noktada ateş yakmaya karar veriyoruz.
 Hazırlıklar tamam ve Halil abi tarafından ateş yakılıyor..
 Ateş yanınca sucuk hazırlıkları başlıyor. Sucuklarını çubuğa dizen çöküyor ateşin başına.
 Pişen sucuklar ekmeğin önce ekmeğin arasında, sonra da midelerimizdeki yerini alıyor..
 Sucukları yedik, karnımız doydu. Şimdi bu güzel sahil şerdini fotoğraflama zamanı.. Söz fotoğrafların...
Karnımız doydu, güneşlin altında iyice mayıştık.. Bir an önce toparlanıp yola düşmek lazım. Ama önce ateşin tamamen söndüğünden emin olmak lazım. Turun itfaiye şefliğini Sertaç gerçekleştiriyor.. Biz de ateşi söndürdüğümüzü fotoğraflarla belgeliyoruz.
Ateşi söndürdükten sonra çıkıyoruz yola. Önce Suluca köy merkezinden geçip sahil şeridinden Kemiklialan'a doğru ilerliyoruz.
 Kemiklialan köyündeyiz.
Kemiklialan köyünden de geçtikten sonra eski yol Umurbey sapağının tam karşısında Çanakkale-Lapseki yoluyla kesişiyor. Uzun bir aradan sonra yeniden sıcak asfalt üzerindeyiz. Ve Pedallarımız Karacaören köyüne doğru ilerliyor.
 Tur başlangıcında Anayoldan köy yollarına saptığımız Kangırlı yol ayrımı.
 Saltık Mahallesi sapağında kısa bir mola veriyoruz ve turun sonuna ilişkin planlamayı burada yapıyoruz.
 Karacaören köyündeyiz sonunda. Köy kahvesinin önünde minik bir kedi karşılıyor bizi...
Turun başlangıcında Karacaören'den geçerken karşılaştığımız iş arkadaşımız İbrahim'le karşılaşıyoruz yeniden. Gidişte içemediğimiz çayları dönüşte ısmarlıyor İbrahim.. "Çaylar ve sular benim, biralara karışmam" kahveciye söylenmiş sponsor sözü olarak geçiyor tur kaydımıza.
Çanakkale-Lapseki yolu üzerinde antrenman turu yapan Yıldız Sporlu genç bir bisikletçiyi alıp getiriyor Halil abi. Çaylarımızı içtikten sonra marketten yanımıza içecek birşeyler (!) alıp köy girişindeki çeşmeye geçiyoruz. Saatlerimiz 18:00 civarı olduğu için tur sonunda Karacaören köyünde birlikte zaman geçiriyoruz.
 İçecekler biter, tur biter. Toplamda 75 kilometre süren bu turumuzu kazasız-belasız tamamladık. Güzel bir gün ve güzel bir turdu. İlk defa birlikte uzun tur yaptığımız arkadaşlarımız da uzun süredir birlikteymişçesine bizdendiler. Bundan sonraki turlarda da birlikte pedallamayı dileriz. Bayram tatili vb. derken özlemişiz birlikte pedallamayı. Bir daha bu kadar uzatmayalım arayı diye sözleşiyoruz. Başka turlarda görüşmek dileğiyle, pedallayan ve sıkılmadan sonuna kadar okuyan herkese sonsuz teşekkürler.