30 Nisan 2014 Çarşamba

Obaköy Turu

Tarih: 26.04.2014
Mesafe: 50 km
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Ahmet DİKYAR, Ayşen AKGÜN, Erhan AÇAR, Tuğba AÇAR, Oğuzhan ÇAKIR, Doğan Can KİLMENT


Route 2,548,222 - powered by www.bikemap.net

Bir hafta çok yağmur yağdı. Aşırı derecede yağan yağmur zaman zaman yollarda seller oluştursa da, bir müddet sonra hava açtı ve yağmur yağmamış gibi oldu her yer. Bir hafta böyle geçince Cumartesi günü hava koşullarının da nasıl olacağı merak konusu oldu hepimiz için. Gerçi sabah biz tura başlamadan önce yağan yağmur sonrasında da tur gerçekleştirmişliğimiz de, bu sayede acı tecrübeler edinmişliğimiz de oldu... Sabah saatlerinde yağan yağmur sonrası gerçekleştirdiğimiz bir önceki turumuzda  bisikletleri daha çok taşımak zorunda kalmıştık. Çok yorulduk, çok bisiklet taşıdık ama bilgisayar başında fotoğrafları görünce bütün yorgunluğumuz gitti. Ama bu hafta bir önceki turda doya doya yapamadığımız şeyi; bisiklete binmeyi istiyoruz. ve rotayı da buna göre hazırladık. Bir gece önce uzun süre kesintisiz bir şekilde devam eden yağmur ve tur saatinde havanın kapalı olması kafamızı karıştırsa da tura çıkmaya karar veriyoruz. tabi ki tur saatini 9:00'dan 10:00'a erteleyerek. Her zamanki gibi 116 Jandarma kavşağında buluşarak başlıyoruz turumuza. Daha önce farklı ortamlarda birlikte pedalladığımız Doğan Can KİLMENT de bizimle bu hafta.. Çan yolu üzerinden Dörtyol'a doğru ilerliyoruz.
Daha önce Çanakkale-çan arasındaki ulaşımın sağlandığı Dörtyol-Kurşunlu arasındaki yol şu anda şehirlerarası trafiğe kapalı, sadece iki köy arasındaki ulaşım ve köye giriş çıkışlar için kullanılıyor. Her iki yanı yemyeşil ağaçlarla kaplı olan yol doğal bir fotoğraf stüdyosu halini almış durumda. Fotoğraf çekimi için bu yolu kullanmaya karar veriyoruz ve biz hazırlıklara başlarken Kurşunlu köyünden gelen dört delikanlı selamlayarak geçiyorlar bizi.
Ayşen: Her zamanki gibi, birbirinin neredeyse aynısı olmazsa fotoğraflar poz vermem!
Mehmet: Madem öyle hafif sola kayın!
Farklı kadraj yakalayacağız diye yerlerde süründük, ama değdi gibi.
Kurşunlu-Dörtyol arasındaki yolda fotoğraf çekimini tamamladıktan sonra Kurşunlu köyünün içerisinden Işıklar köyüne doğru tırmanmaya başlıyoruz.
Işıklar köyü camisinin önünde  toplanıp turun bundan sonrası ve geçen haftadan bu yana yaşadıklarımız hakkında konuşup kısa bir mola veriyoruz. Yolumuzun bundan sonrası Kemel köyüne kadar tırmanışlardan oluşuyor ve Işıklar köyünün  hemen çıkışında sol tarafta kalan evin bahçesinde ve çevresinde çok sayıda köpek olduğu konusunda bilgilendirme yapmak gerekli. Ne de olsa Tuğba hepimizde daha fazla korkuyor köpeklerden. Baştan bilgilendirelim ki herkes önlemini alsın :)
Ev sahibinin  bahçede olmasına sürekli ikaz etmesine karşın saldırgan tavırlar sergileyen köpekler biraz çekinmemize neden olduysa da herhangi bir problem yaşamadan ve tabi ki duraksamadan geçtik evin önünden.
Köpekli evin önünden başlayınca zaman zaman %16'lık eğime ulaşan tırmanış başlıyor Kemel köy merkezine kadar devam edecek olan.
Ben, Tuğba, Doğan Can ve Oğuzhan önden köye doğru ilerlerken Ayşen, Erhan ve Ahmet yol kenarında gördükleri erik ağacından göz hakkı çerçevesinde bir miktar erik topluyorlar.
 Ne kadar çok erik topladılarsa, bekle bekle gelmedi arkada kalan grup.
 Sonunda arkada kalıp erik toplayan grup da geliyor köy merkezindeki kahvehaneye..
Günün ilk çayı Kemel köyünde.... daha önceki turlarımızdan da bizi tanıyan kahveci sıcak karşılıyor bizi ve köşedeki boş masaya yerleşiyoruz. Arkamızdaki camdan görünen Çanakkale manzarası oldukça güzel ve bu köyden tüm Çanakkale kuşbakışı olarak görülebiliyor.
Sıcacık çaylar gelince muhabbetin de harareti artıyor..
Erhan ve Tuğba'nın turdan önce evde kırıp getirdikleri kendi ürünleri olan fındıklar.. ve arka planda köye girmeden önce Ayşen, Ahmet ve Erhanın topladıkları erikler..
Biz çayımızı içerken masamıza gelerek bizimle tanışan amca Savaştepe Köy Enstitüsünden mezun olduğunu, uzun yıllar öğretmen olarak görev yaptıktan sonra emekli olduğunu, ilk görev yaptığı köyün Kızılkeçili olduğunu, halen arabayla seyyar satıcılık yaptığını, 15-20 gündür eve gitmediğini, evdekilerin de kendisini arayıp sormadığını anlattı ve yanımızdan ayrıldı. Biraz muhabbet etmeye ihtiyacı vardı anlaşılan ve bizimle bu ihtiyacını giderip yanımızdan ayrıldı.
Çaylarımızı içtikten sonra yeniden düşüyoruz yola.. Geçen turda geyik görmüştük (her ne kadar arkadaşlar onun geyik değil keçi olduğunu ima ve iddia etseler de geyikti o) bu turda da yaralı bir köpek ve eşekle başlıyoruz hayvan listemizi yapmaya. Bakalım daha neler göreceğiz..
Fevziçakmak köyüne doğru yemyeşil çam ağaçları arasından ilerliyoruz.
Yol üstüne en güzel Çanakkale manzaralarını görebileceğimiz tepede kısa bir mola verip Çanakkale'yi ve çevresini seyrediyoruz.
 Eskiden buralar hep dutluktu..
 Maskeli adam Doğan Can KİLMENT. Merak edenler için; maskenin ardındaki yüz işte bu.
Manzarayı seyrettikten sonra yeniden yola koyulacakken hemen yan tarafta etrafı tellerle çevrilmiş olan alanın at çiftliği olarak kullanılmaya başlandığını fark ediyoruz. Ve turun bu bölümü National Geographic tadında ilerliyor. Bundan sonraki görsellerde at ailesinin özel aile hayatı ve üreme girişimleri bulunmakta olup Genel İzleyici kitlesine değil "+18" izleyici kitlesine hitap etmektedir.
 Biz atlara dalmışken arka tarafta yol üstündeki köpek de Ayşen'e sırnaşmaya başlamış..
 Ayşen'i köpekten ayırıp devam ediyoruz yola. Ama köpek bir müddet Ayşen'in yanında koşmaya devam ediyor.
Fevziçakmak köyü içerisinde durmadan ilerleyip Tavşantepe sapağında bekliyoruz arkada kalanlarımızı. Tavşantepe sapağının karşısındaki büyük tarla renk renk çiçeklerle ve yemyeşil otlarla bezenmiş durumda ve çiçeklerden bal toplamak için tarlaya hücum eden arıların vızıltısı eşlik ediyor rüzgarın sesine.
 Tavşantepe sapağından sonra sert bir inişle ulaşıyoruz Obaköy'e.
Obaköy'ün içerisine girmeden önce köyün girişinde bulunan ve küçük şelaleler ve havuzlar oluşturarak akan derenin kenarında mola verip öğle yemeğimizi burada yiyoruz. Bu turda sucuk pişirmemek gibi bir karar aldık tur öncesinde, çünkü son turlarımızın hemen hemen hepsinde sucuk pişirmiştik. biraz değişiklik yapalım dedik.
Karnımızı doyurduktan sonra Obaköyün içine doğru ilerliyoruz. Obaköy'de toplam 3 hane yaşamını devam ettiriyor ve elektrik yok.
 Köy içerisinde bisiklet konulu çalışmalarımız..
 Şimdi de sıra bisikletle dere geçişi isimli çalışmalarımızda;
 Sonuçlar oldukça başarılı :)
 Biz dere geçişini fotoğraflarken Ayşen de çevreden topladığı papatyalarla süslemiş bisikletini..
 Obaköy'de bulunan iki tahta köprüden biri
Bu da diğer tahta köprü. Eskiden bir tane daha vardı, geçen sene o köprü kaldırılıp yerine araç geçişine daha uygun betan bir köprü yapıldı. O d güzeldi ama -di'li geçmiş zaman kipinde artık.
Bölgede Ağı Çiçeği olarak isimlendirilen ve oldukça etkili kokusu bulunan çiçek, Erhan'ın goprosuna ayrı bir renk katmış. Aslında kullanmadığı zamanlarda gopronun üstünü dantelle kapatıyormuş Erhan toz olmasın diye ama Tuğba çeyizlik dantelleri tura getirmesine izin vermemiş.. çiçek de idare eder ama..
Obaköy'de mola verip fotoğraf çekimlerini gerçekleştirdikten sonra geldiğimiz yoldan dönüşe geçiyoruz.
Tırmanışa başlamadan önce biraz daha aşağıya inerek dere kenarında doğa yürüyüşü gerçekleştiriyoruz.
 Suya düşen kuş yavrusu
 Suya düşen kuş yavrusunu iki kez sudan çıkaran Oğuzhan
 Dere kenarında kısa bir yürüyüş gerçekleştirip yeniden bisikletlerimizi bıraktığımız yola doğru ilerliyoruz.
Ve geri dönüş başlar.. Yazın yenilen hurmalar gibi kolayca pedal çevirmeden inilen rampaların da hoş sürprizi olur. Sırıtarak indiğin yolu oflayarak tırmanmak gibi.. Elden ne gelir çıkılacak o rampa.. Oflasak da poflasak da İlk öne Tavşantepe sapağına, sonra da Fevziçakmak köyüne ulaşıyoruz. ve böylelikle can sıkıcı olabilecek bütün tırmanışları tamamlamış oluyoruz.
Fevziçakmak köyünün girişindeki badem ağaçlarındaki çağlanın tadına bakıyoruz. bu hafta yenilebilir ama haftaya iyice kartlaşmış olacaklar, fırsatı kaçırmamak lazım..
 Canımız çay çekti, köy kahvesine kadar gittik ama kahvede çay yok..
Fevziçakmak köyünden sabah geldiğimiz yolu kullanarak Kemel köyüne gitmek yerine daha önceki turlarımızdan birinde Cumali'nin düşerek burnunu kırdığı, Fevziçakmak köyünden Kemel köyüne ulaşan yolu kullanmaya karar veriyoruz.
Daha önce Cumali'nin bisikletten düşerek burnunu kırdığı noktaya papatyalar bırakıp temsili bir anma töreni düzenliyoruz... Burnuna tıkadığı Selpaklar ve başına bağladığı yemeniyle Cumali'yi Ayşen canlandırıyor kutlama programında..
Cumali için hazırlanan anıt taşına papatyaların sunulmasının ardından 1 dakikalık saygı duruşu..
Cumali'nin anma programı tamamlanınca önce Çanakkale Çan karayoluna, oradan da Çanakkale'ye doğru hızlıca pedallıyoruz. Turun bu kısmında düz yollardaki hızımın zaman zaman 30 kmyi bulsa da ortalama 27-28 km hızla ilerliyoruz. Çünkü Hüseyin abinin ablası Doç.Dr.Zeynep SUDA GÜLER'in Seramik müzesinde sunumu var ve bu sunuma yetişmek istiyoruz.
15 dakikalık gecikmeyle de olsa sunuma yetiştik, ki neyse sunum henüz başlamamış, Zeynep hanımla sunum öncesi tanışıp başarılar diledikten sonra kısa bir süre sunumu dinleyip oradan ayrılıyoruz. Zaten küçük olan mekanda tur sonrası duş almadan oturup sunum izlemeyi pek uygun bulamadığımız için üzülerek sunumdan ayrıldık. Bu haftaki turumuz ortalama 50 km civarında sürdü, geçen haftanın aksine çamursuz ama dere geçişli, inişli-çıkışlı bir tur oldu.
Önümüzdeki hafta 4. Atikhisar Kır Şenliklerindeyiz. Sizleri de bekleriz.