8 Haziran 2014 Pazar

Bodurlar-Akçalı-Sarıbeyli Turu

Tarih: 31.05.2014
Mesafe: 55 km
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Ahmet TOKGÖZ, Ayşen AKGÜN, Cumali ÖZLER, Erhan AÇAR, Tuğba AÇAR, Fettah UYANIK, Cem UYANIK, Oğuzhan ÇAKIR, Yakup GÜNCÜM, Hüseyin ÖZDEN



Route 2,629,736 - powered by www.bikemap.net

     Bir önceki hafta Gökçeada açıklarında meydana gelen ve Çanakkale'yi yoğun bir şekilde etkileyen deprem nedeniyle turumuzu yarım bırakıp Çanakkale'ye dönmüştük. Şehire hakim olan korkunun yanında herhangi bir can ve mal kaybının bulunmaması sevindiriciydi. Diğer yandan bisiklet üzerindeyken depreme yakalanmak gibi bir ayrıcalığa da imza attığımızı belirtmek lazım. Boşuna demedik, bisiklet kültürümüz, yaşam tarzımız olsun diye.. Bir haftalık süreçte deprem muhabbeti ön planda olsa da bizim için yarım kalmış turda gidemediğimiz köyler ve istediğimiz düzeyde pedallayamamış olmanın verdiği hayal kırıklığı da muhabbet konularından biriydi. Bu şartlar altında bekledik hafta sonunu. 
     Herkes istekli, herkes heyecanlı Cumartesi turu için. Ancak hafta sonu yağış ihtimalinin yüksek olması bir önceki parkuru tamamlama isteğimizi gerçekleştirmemize engel oluyor. Yağmur yağarsa çamura batmadan ilerleyebileceğimiz,istediğimiz şekilde değiştirebileceğimiz bir rota belirliyoruz bu Cumartesi için. Bodurlar köyüne gidip Akçalı üzerinden Çanakkale'ye dönmeyi planlıyoruz ama hava koşullarına göre parkurda uzatma, kısaltma, değişiklik yapma opsiyonunu da elimizden bırakmıyoruz. Şehrin doğu ve güneydoğu  kesimlerine gerçekleştirdiğimiz turlardaki buluşma noktamız olan 116 Jandarma Kavşağında buluşuyoruz. Ve bu hafta ilk defa Hüseyin ÖZDEN de bizimle birlikte turlayacak. Tura katılacağını belirten herkes toplanınca düşüyoruz yola.
     Kapalı bir havada ilerliyoruz. Havanın ne zaman yağacağı belli değil. Kara bulutlar altında Dörtyol'a ulaşıp günün ilk çayını burada içiyoruz. Atikhisar şenliğine giderken ve dönerken  dörtyoldaki bahçeli kahvede içtiğimiz çayları beğenmediğimiz için bu turda daha önceki turlarımızda oturduğumuz kahveye oturuyoruz. Ve çayları yudumlarken ne kadar doğru bir tercih gerçekleştirdiğimizi bir kez daha anlıyoruz.
     Çaylarımızı içip bir an önce yola koyulmaya karar veriyoruz. Her geçen dakikada bulutlar daha da kararıyor ve yağmur geldiğini belli ediyor. Yolda yağmura yakalanacağımız kesin. Bu nedenle henüz yağmur yağmazken ne kadar çok yol alırsak o kadar iyi diye düşünüp koyuluyoruz yola.
     Işıklar köy merkezini ve Kemel'e çıkarken sol taraftaki bol köpekli evi geçtikten sonra yağmur yağmaya başlıyor. Ne kadar yağacağını kestiremediğimiz ancak bulutların karalığına bakarak pek de kısa sürmeyeceğini öngördüğümüz yağmurdan korunmak amaçlı yağmurluklarımızı giyip devam ediyoruz yola.
     Daha ne kadar tırmanılacağını ve ne kadar çok tepe bulunduğunu bilmeden sırıtarak pedallıyor Hüseyin Kemel çıkışının ilk metrelerini. Bakalım bu gülümseme turun ilerleyen kilometrelerinde yüzünde olacak mı, hep birlikte göreceğiz.
     Kemel'e varmadan önce muhteşem Çanakkale Manzarasını arkamıza alıp bu anı ölümsüzleştiriyoruz.
     Kemel'e doğru tırmanırken başlayan yağmur, biz Kemel'e varmadan önce duruyor ama arkası gelecek gibi. Toplu fotoğraf çekiminden sonra Kemel'e doğru pedallamaya devam ediyoruz.
    Yağmurun durumunun belli olmaması ve Dörtyol'da çay içmiş olmamız nedeniyle Kemel'de mola vermeden devam ediyoruz yola. Ancak köy çıkışındaki rampalarda yakalıyor yağmur yeniden bizi.
     Kemel çıkışından Fevziçakmak köyüne kadar aralıksız olarak devam eden yağmur altında pedallıyoruz. Fevzi Çakmak köyüne  ulaştığımızda hepimiz kötü bir şekilde ıslanmış durumdaydık. Bodurlar köyüne kadar kullanabileceğimiz kapalı ve korunaklı bir mekan bulunmadığı için öğle yemeğimizi Fevzi Çakmak köyü kahvesinde yiyoruz. Havanın yağışlı olduğu günlerde köylülerin tarlaya gidememesi nedeniyle açık olan kahve, aynı gün Osmanlar köyünün hayrı bulunduğu için kapalı. Köyde de insan kalmamış desek yalan olmaz. Köyden ayrılmadan önce köy meydanına gelen iki yaşlı amca dışında kimseyi görmedik köyde.
      Ayşen rejime başlamış, menüsünde haşlanmış tavuk var ama neredeyse bir tencere kadar. Nasıl bir rejimse bu anlayamadık.
      Yağmurda sırılsıklam ıslandık hepimiz ama soyunma cesaretini önce Fettah gösterdi.
      Fettah'ın ardından kuzeni Cem de soyundu ama "İtibarı Olduğu İçin" fotoğrafı çekilsin istemedi.
     Fevziçakmak köyünde mola verip yemeklerimizi yedikten sonra Bodurlar'a doğru yol almaya devam ediyoruz. Tavşantepe Sapağına ulaştığımızda sis altında kalmış Obaköy ve Bodurlar yolunun etkileyici manzarasını arkamıza alarak toplu fotoğraf çekimi gerçekleştiriyoruz. Dede Dağı eteklerinde olmamıza karşın Dede Dağı'nın büyük bir kısmını görmek mümkün olmuyor dağı kaplayan sis nedeniyle.
     Tavşantepe sapağından Obaköy sapağına kadar pedal çevirmeden inmenin yaşattığı sefa, yağmur altında Bodurlar'a doğru tırmanmanın yaşattığı cefanın yanında bir hiç. Bodurlar'a yazın sıcak havada tırmanmanın zor olduğunu biliyorduk ama yağmur altında tırmanmanın da bir o kadar zor olduğunu bu turda anlamış olduk. Ama tüm zorluklara rağmen o tırmanışı bir molayla tamamladık.
     Çisil çisil yağan yağmur altında ulaşıyoruz Bodurlar köyüne.
     4 kilometre ötedeki Osmanlar'da köy hayrı olur da Bodurlar köyünde insan bulunur mu? Biz bulamadık. Köyde iletişim kurabilecek hiçbir canlı bulamayınca mataralarımız doldurmak ve çardak altında fotoğraf çekimi için köy camisinin avlusuna dalıyoruz hep birlikte.
     Cumali'nin son günlerde ne kadar çok kilo aldığının kanıtı... deşifre etmemek adına daha fazla bilgiye gerek yok :)
     Cumali'nin durumu en çok Erhan'ı keyiflendirmişe benziyor. Cumali'nin ağırlığından değil tahtaların çürüklüğündendir o Erhan, üzülme sen yine en ağırımız sensin..
     Bodurlar köyündeki kısa molamızın ardından Akçalı köyüne doğru ilerliyoruz. Yer yer bozulmuş olmakla birlikte Bodurlar köy yolu asfalttan oluşuyordu. Ancak bundan sonra ilerleyeceğimiz yol, daha önce maden kamyonlarının kullandığı toprak bir yol.
     Yol toprak olsa da üzerinde işleyen araç trafiği olmadığı için çamurlaşmamış pek. Tabi bunda kamyonların çalıştığı dönemde zeminin sertleştirilmiş olmasının da etkisi var. Yolda dikken olmamasına karşın yola serili kırık taşlar nedeniyle Fettah lastik patlatıyor Akçalı köyüne varmadan hemen önce.Yağmurdan sonra günün ilk aksiyonu..
     Fettah gürül gürül ama çamurlu akan akan derenin sesi eşliğinde değiştiriyor lastiği.
     Fettah'ın lastiğinin patladığı noktanın yaklaşık 200 metre ilerisinde Akçalı köyünün hemen girişinde tatlı su çeşmesi bulunuyor. Bu çeşmenin suyu bol ve içilebilir durumda. Olduka temiz ve lezzetli, bir de serin. Buralardan geçerseniz mataranızda su olsa bile mutlaka bu çeşmeden tazeleyin suyunuzu tavsiye ederiz.
     Yavaş ama sağlam pedallarla ilerliyor Hüseyin. İlk turu olmasına karşın zaman zaman zorlansa da hiç pes etmedi ve direndi.  Tabi ki turda Hüseyin'e eşlik edip motive eden Ahmet abi ve Cumali'yi de unutmamak lazım.
     Fettah ve Cem de lastiği değiştirip geliyorlar arkadan.
     Dutlar olmuş, zamanıdır dalından dut yemenin.
     Gelelim bundan sonra hangi yoldan devam edeceğimize.. Önümüzde üç seçenek var. Birincisi; Bodurlar köyünden gelip Akçalı köyüne girerken  tatlı su çeşmesini geçince sağ tarafa doğru dere yatağına paralel devam edersek Sığırlı Sapağına ulaşırız. Zaman zaman dere geçişi yapabileceğimiz bu yolda çamura sağlanma riskimiz var. İkincisi; Akçalı köyünün içinden geçtikten sonra aşağıya inmeden önce sağ taraftaki toprak yoldan ilerleyip  çan yoluna paralel bir şekilde Sığırlı sapağına ulaşırız. Üçüncüsü; Akçalı köyünün içinden geçip doğruca Çanakkale-Çan yoluna (Serçelerden hemen öncesi) iner asfalt yol üzerinden Çanakkale'ye doğru pedallarız. Seçimi Gruba bırakmak lazım deyip seçenekleri sunuyorum.Grup da seçimi ilk defa bizimle pedallayan Hüseyin'e bırakıyor. Dere geçişi ve doğa içinde pedallamak Hüseyin'e de çekici geliyor ve ilk öneriyi kabul ediyor.
     Birinci seçeneği seçtik ama bu parkurda beklediğimiz çamur beklemediğimiz kadar erken belli etti kendini. Köyün alt tarafındaki madene gidip gelen iş makinelerinin de etkisiyle yumuşayan zemin yağmurun da etkisiyle hemen çamura dönüşmüş. Hızlı gitmek veya başka girişimler sonuç vermiyor, lastiklere yapışan çamurlar kısa bir sürede maşayı kilitliyor. biraz binerek biraz sürükleyerek, biraz da bisikletleri sırtımızda taşıyarak ilerliyoruz bu bölümde. Parkur çileli olsa da yaşattığı duygu ve deneyim vazgeçilmez.
      Çamur nedeniyle zaman zaman boş tarlalar içerisinden ilerlemeyi de bir seçenek olarak ele alıyoruz.
      Ama bazen tek bir seçenek kalıyor insana...
      Yoğun çamurlu bölümün sonunda yolun dereyle birleştiği noktada bisikletlerimizdeki çamurdan kurtulma çabası içerisine giriyoruz. Fettah yıkama olayını abartsa da unutulmaz kareler bırakıyor bize. derenin sığ tarafından bisikletli geçiş törenine kadın-erkek, genç-yaşlı yurdun her tarafından bisikletli katılıyor...
      Bisikletleri yıkadıktan sonraki yolda bizi daha sert bir zemin bekliyor, buralarda da aynı yağmur yağmış olmasına karşın araç geçmediği için zemin bozulmamış. Çamura batmadan binerek ilerleyebiliyoruz bu parkurda. Ama yine dere kesiyor önümüzü. bu sefer  derinliği dışarıdan kestirmek pek de kolay değil.. Boy versin diye uzun boyuyla Oğuzhan'ı salıyoruz önden..
      Oğuzhan hazır ıslanıp dizine kadar suya batmışken bazen bisikletleri, bazen de gruptakileri karşıya geçirdi. Ama en nazik geçişi de Erhan için sağladı..
      Derken bir dere geçişi daha..
     Bu geçişlerden sonra parkurumuz çoğunlukla dere yatağına paralel olarak ilerliyor. biraz tırmanış ardından da bolca iniş içeren parkurda yanı başımızda akan derenin sesi eşlik ediyor bize.
      Yaz aylarında derede su olmadığında şelale olduğu pek fark edilmeyen bölge şelaleliğini geri kazanmış yeniden. Ama çamurlu su taşıdığı için değişik bir görüntü sergiliyor.
      Şelaledeki fotoğraf çekiminin sonrasında Sığırlı sapağına doğru ilerliyoruz, yolun zemini, yolu kaplayan ağaçların ortama kattığı hava, doğanın tazelenmiş kokusu... herşey mükemmel.
      Sonunda Sığırlı sapağındayız. Tam sapakta bir maden şirketine ait tesis var. Reklamını yapmak için değil Sığırlı sapağında olduğumuzu belgelemek adına çekiyoruz bu fotoğrafı. Bir de bu şirket bir bisiklet grubunun sponsoru ya, maden şirketi sponsorluğunda bisiklete binenlerin kulaklarını çınlatalım (!) dedik. Şirket yetkililerine sormadık ama, biliyorlar mı acaba sponsor oldukları formaların parayla satılıp gelir elde edildiğini?
      Sığırlı sapağındaki fotoğraf çekiminin ardından önce Akçalı köyüne sonrasında da Çanakkale-Çan yoluna doğru ilerliyoruz.
      Çan yoluna indikten sonra Çanakkale'ye doğru ilerliyoruz.
      Kayadere'ye gelmeden önce Fettah ikinci kez lastik patlatıyor. Hatta o kadar şiddetli bir şekilde patlattı ki çıkan sesten çevredeki avcıların atış yaptığını sandık. Fettah lastiği değiştirirken Kayadere'de zorunlu mola veriyoruz ve günün ikinci dut yeme festivalini gerçekleştiriyoruz mola verdiğimiz marketin bahçesinde.
      Fettah'ın lastiği değiştirmesinin ardından Çanakkale'ye doğru ilerleyip turun son çayını, ilk çayını da içtiğimiz Dörtyoldaki kahvede içiyoruz. İlk defa bizimle pedallayan Hüseyin ÖZDEN, bizim etaplara alışık olmaması nedeniyle zaman zaman zorluk yaşasa da çok çabaladı, çok yoruldu ama tam bir uyum içerisindeydi. Hüseyin'le pedallamak hepimize zevk verdi ve uzun süredir grupla pedallıyormuş hissini yaşattı. Birinci seçeneği tercih ederek grubu çamura sürüklediğini düşünen Hüseyin için küçük bir itiraf; sen seçmeseydin de biz oradan giderdik :) İyi ki geldin, seninle  pedalamak zevkliydi, umarız sen de zevk almışsındır. Biz her cumartesi dağ yollarındayız, seni de bekleriz..
      Başka turlarda görüşmek dileğiyle. Bakalım önümüzdeki hafta Bisikletle Çanakkale, Çanakkale'nin nerelerinde pedallayacak. Bizi izlemeye ve Çanakkale'yi keşfetmeye devam edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder