18 Kasım 2013 Pazartesi

Ağı Dağı Zirve Tırmanışı

Tarih:16.11.2013
Mesafe:68 kilometre
Yol Arkadaşları: Mehmet KAZANCI, Yusuf ÜÇÜNCÜ,  Ayşen AKGÜN, İbrahim Sertaç KASAPLAR ve Hüseyin SUDA, vd.

Route 2,378,271 - powered by www.bikemap.net

Bu bir hayal...
Ağı Dağı... 
     Gidilmese de, görülmese de Çanakkale'de herkesin ismini bildiği bir dağ. Çanakkale'deki tüm tatlı su çeşmelerinin suyunun getirildiği dağ. 1765 metre yüksekliğe sahip Kazdağlarından sonra 989 metre yükseklikle Çanakkale'nin ikinci en yüksek dağı.
     Yaklaşık iki haftadır sürüyordu Ağı Dağı Turuna ilişkin paylaşımlarımız. Koyun Limanı Turu dönüşünde feribotta Hüseyin abi tarafından ortaya atılan bu fikir açıkçası ürpertici gelmişti hepimize ilk başlarda. Koyun Limanı Turuna ilişkin yazıda "Hüseyin abi MTB'yi Çanakkale'ye getirip burada bırakmaya karar veriyor. Zamanı henüz belli olmasa da Ağı Dağı'nın zirvesine çıkmaya karar veriyoruz grup olarak. Düşünmek bile insanın tüylerinin diken diken olmasına yetiyor" cümleleleriyle aktarmıştım durumu. Hüseyin abi'nin İstanbul'a dönüşte uzaktan çekip çıkıyor muyuz başlığıyla paylaştığı Ağı Dağı fotoğrafları bu turu gündemde tutmamız için yetmişti. Hatta geçen haftaki Haliloğlu turumuzu da bu turu düşünerek daha kısa ve az tırmanışlı seçmiştik. Haliloğlu turundan sonra günler hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde ilerledi. En azından ben öyle hissettim. Tam hafta sonu nasıl olacak derken hava tahminlerinin öngörüleri gerçek oldu ve Cuma günü Çanakkale'de yağışlı geçti. Cumartesi yağışlı olmasa da parçalı bulutlu ve Ağı Dağının üzerinde az da olsa yağışlı görünüyordu. Bu havada gidilir mi çıkılır mı derken Hüseyin abi o kadar kararlıydı ki, yan çizme şansımız pek olmadı. Hüseyin abi bu kadar istekli ve heyecanlı olmasaydı biz bu haftaki parkuru Cuma gününden değiştirir miydik?. Sanırım evet. Hüseyin abinin heyecanı bize de bulaşmış olacak ki uzun süredir ilk defa turdan önce gece uyumakta zorlandım. Diğer arkadaşlarda da benzer reaksiyonlar görüldüğünü anlattılar.
     Tura çıkacak olanlarımızda durum birbiriyle benzer ve heyecanlıydı. Ya çıkamayanlarımızdaki durum? Kerem çoooook uzaklarda, Cumali 20lik dişleriyle uğraşıyor, ağzı yüzü şiş.. Geçen haftaki tur dönüşü tırmanışlar sessini soluğunu kesmiş herhalde Ahmet'in. Kendisinden haber alınamıyor:) Fettah gelecek mi gelmeyecek mi, gelmezse Ayşen bisikleti kime taşıtır acaba diye düşünürken bir de baktık ki Fettah yok. Yasemin abla hafta sonu ev pansiyonculuğu üzerine düzenlenen kursa katılacağı için aramızda olamayacağını ilk tur planı paylaşıldığında belirtmişti. (Benden duymuş olmayın ama havanın bu kadar kötü olmasında onun da payı var... Bu kadar beddua edilmez ki) 
     Gidilecek mesafe kısa ama tırmanış bol... Bizi neyin beklediğini bilmediğimiz için yola erken çıkmaya karar veriyoruz. Daha önceki turlardan farklı olarak 116 Jandarma Kavşağında buluşup buradan hareket edeceğiz. Sabahın körü, hava soğuk, uyku tatlı, tatil gününde işe gidilir mi vb. düşüncelerini uykudan şişmiş gözlerinin arkasına saklayanların o yumuş yumuş gözleri açılıveriyor bu saatte bisiklet üstünde bizi görünce.. Eminim çok küfür ve deli damgası yemişizdir.. Hüseyin abi üzerindeki iki Hero ve bir cep telefonuyla birlikte tam teşekküllü olarak tura hazır.
     Öndeki insan gücüyle çalışan bir bisiklet, arkadaki ise benzinle çalışan bir motosiklet. Sizce hangisi daha pahalı? :)
     Yusuf Reyiz'in kavşakta görülmesiyle birlikte yaşanmaya başlanan coşku, reyizin buluşma noktasında bisikletten inip tebaayı selamlamasıyla birlikte doruk noktasına ulaşıyor. İnsanlar kendilerini Yusuf Reyizin önüne atıyorlar. Nasıl bir coşku seli sabahın köründe, nasıl bir adanmışlık anlatmak mümkün değil. Neyse ki fazla taşkınlığa mahal vermeden yola koyuluyoruz.. Hedefimiz öncelikle Dörtyol.
     Dörtyol kavşağındayız. Tabelaya göre 19 kilometre sonra Bodurlar köyündeyiz. Tabi bu yol tabelası olduğu için Ağı Dağı zirvesine ilişkin not barındırmıyor.
    Sertaç forma numarasını göstermiyor yanlış anlaşılmasın. Biz de numara da yok zaten. Bisikletinde çamurluk olmasına karşın sırtına sıçrayan çamurlardır dikkat çekmek istediği. Asfaltta bile nasıl bir parkurda ilerlediğimizi varın siz düşünün artık.
      Dörtyol kavşağındaki fotoğraf çekimlerinden sonra Işıklar köy merkezine doğru ilerliyoruz. Her ne kadar Dörtyol köy olarak bilinse de Işıklar köyünün mahallesi durumunda. Mahalle köy merkezinden daha büyük ama olsun.
   Işıklar köyünden sonraki hedefimiz Kemel köyü. Google Maps'in güncellenmiş yeni sürümünde de Kemalköy olarak geçiyor. Doğrusu Kemel. Işıklar'dan Kemel'e giden yol üzerinde sol taraftaki evin köpekleri yine başımıza bela.. Muhtemelen 20 civarında köpek vardır evin bahçesinde. 3-4 tane de evin bahçesinin dışında yol üstünde bekleyen var. İyi ki Halil abi var... Bu arada grup içerisinde yazılı olmayan bir kural oluştu. Kim önde giderse gitsin karşısında köpeği görünce yavaşlıyor, sağ omuz üzerinden geriye hafif bir bakış atıyor, Halil abi orada mı diye. Halil abiyi gören içi rahat ama yavaşça yola devam ediyor, Halil abiyi göremeyense durup Halil abinin gelmesini bekliyor. Ve nihayet... gerilerden gürleyerek gelen Halil abi (çok afedersiniz) köpeklere karşı çok ağır konuşuyor :)  Tabi köpekler konuşmanın ağırlığı altında daha fazla ezilmemek için terk ediyorlar yolu... İşte bu da bizim süreç içerisinde kendiliğinden oluşan grup normlarımızdan birisi.
      Köpeklerden kurtulduk, sıra geldi Kemel tırmanışına... Geçen hafta tura ilişkin yazışmalar sırasında Sertaç'ın grup literatürümüze kattığı deyişle; Bayırın Diki. Ama bu birincisi ve kısa olanı. Daha iki tane var....
      Müthiş boğaz manzarasını ardımızda bırakarak ulaşıyoruz Kemel köyüne. Bugün şanslıyız  ki eşeğe rastlamadık tırmanırken. Daha önce gerçekleştirdiğimiz Bodurlar-Osmanlar turunda eşekli bir amcaya denk gelmiş birlikte tırmanmıştık bu yokuşu. Ancak 10 adımda bir zortlayan eşek, zaten zor olan tırmanışı daha da zorlaştırmıştı.. Biz Kemel'e girerken bu köyde yaşayıp da Çanakkale'de çalışanlar daha yeni ayrılıyorlardı köyden.. Yani her zaman olduğu gibi atalarımız yine haklı çıkmışlardı... Erken kalkan yol alıyordu.


      Günün ilk çayını Kemel köyünde içiyoruz. Bundan sonra çay bulup bulamayacağımız da belli değil. Bu nedenle daha bir önemli oluyor bu çay. Terimiz soğumasın, üşümeyelim diye kahvehanenin içinde oturuyoruz. Soba ısıtmış içerisini, köylüler hafif deli gözüyle bakıyorlar bize. "Bu havada ne işiniz var, gidilir mi oraya" en sık karşılaştığımız soru süsü verilmiş inanmama ve gereksiz görme cümleleri. Herşeye alışıyor insan.. Buna da alıştık zamanla.
      Hüseyin abi'den Ayşen'e enerji takviyesi...
     Çaylarımızı içtikten sonra yola koyulmak için çıkıyoruz dışarıya. Ama sobayla ısıtılmış mekanda gevşeyen vücutlarımız soğuğu daha fazla hissetmeye başlıyor. Hasta olmamak için sıkı giyinmek lazım :)
      Kemel'den sonraki hedefimiz Fevziçakmak köyü. Kemel çıkışındaki kavşağı bu kez kestirmeden geçiyoruz. Bu tercihimiz az da olsa tırmanılacak mesafeyi kısaltıyor bizim için. Ama bu kestirme yolun karşısında kavşakta bulunan evdeki ve dışındaki köpek de sürpriz oluyor tabi ki. Yine gözler ve kulaklar Halil abide. Ve beklenen o ses gecikmiyor ve bizler devam ediyoruz yolumuza.
     Yolda hiç trafik olmayınca rahat rahat yanyana pedallıyoruz Kemel-Fevziçakmak arasını. Fevziçakmak köyüne varmadan hemen önce turumuzun bu bölümüne kadar olan en yüksek noktasına ulaşıyoruz. 456 metre yükseklikteki bu noktadan daha önce iki kez geçmiştik. İlkinde Tuğba, Yusuf abi ve Hüseyin abiyle birlikteydik. Amacımız Fevziçakmak köyünden Atikhisar köyüne inmekti ama yolu şaşırıp kendimizi Obaköyde bulmuştuk. Çamurlu yolda kaybolup sonrasında cennet gibi dere kenarına çıkmıştık. İyi ki kaybolduk dediğimiz turlardan biriydi. İkinci olarak Bodurlar-Osmanlar turunu gerçekleştirirken bu noktadan geçmiştik. O zaman da Yusuf abi, Halil abi ve Yasemin abla vardı. Buradan üçüncü geçişimde yine Yusuf ÜÇÜNCÜ yanımda. Reyizsiz geçmem bu yoldan :) Neredeyse tırmanacağımız yükseltinin yarısındayız.. Bu anı da fotoğraflamak lazım..
 Yusuf Reyizimiz. Yedirtmeyiz...
      Fotoğraf çekimlerinin sonrasında Fevziçakmak köyüne doğru ilerliyoruz.
     Daha önceki turlarımızda köyün içerisinde karşılaştığımız eşekler ve sıpalarıyla bu kez köyün çıkışında karşılaşıyoruz.
 Ağı Dağı'nın zirvesi sis içerisinde.
 Eşekleri ve sıpalarını fotoğrafladıktan sonra Tavşantepe kavşağına doğru ilerliyoruz.
      Tavşantepe Kavşağına geldiğimizde yaz aylarında da burada olan masaj koltuğunun halen burada olduğunu sadece deri kaplama minderinin soyulduğunu gözlemliyoruz. Koltuk burada öylece durur da koltukla poz verilmez mi? Ne koltuk meraklısıymışız arkadaş, birimiz indi birimiz bindi koltuğa. Hüseyin abi baktı bu iş böyle olacak gibi değil, Hero'suyla toplu bir fotoğraf alıp sonlandırdı bu seremoniyi..
 Fotoğraf çekimi uzayınca  enerji verici birşeyler yiyelim bari dedik. Halil abi feci girişte Sertaç'ın kuru incir paketine..
      Artiz mi? Ne artizi? Artiz ne ararla la dağda? desek de.... Yasemin ablanın gözlükleri ayrı bir hava katmış ama değil mi Halil abiye..
      Yetenek avcısı yönetmen İbrahim Sertaç KASAPLAR.. Bir kutu kuru incir karşılığında Halil abiyi bir sonraki prodüksiyonda rol almaya ikna etmeye çalışıyor. Hepimiz merakla bekliyoruz prodüksiyonu. Konulu mu olacak acep?
     Kime benzetiyorum diye düşünüp duruyordum uzun süredir. Halil abiyi kuru incirle ikna edişinin sonrasındaki imalı sırıtışı, bu sarı saç, bu sarı sakal, bu açık ten.. kimdi kimdi kimdi. Evet ya... Sizde de Nuri ALÇO izlenimi bırakmadı mı Sertaç'ın bu sırıtışı..
      Prodüksiyonda rol alamayınca garip garip bakmak düşüyor bizim de hesabımıza.
      Daha gidilecek yolumuz var. Mesafe olarak yarıyı geçmiş osak da geri kalan kısım tırmanışlarla dolu. Bayırın Diki 2 ve Bayırın Diki 3 bundan sonraki bölümde.. Tavşantepe sapağından sonra Obaköy sapağına kadar  pedal çevirmeden rahatça iniyoruz ama aklımızda bu yolun bir de dönüşünün olduğu. Yol kenarında kendi başına otlayan büyük baş hayvanlar bizi görünce korkup kaçışıyorlar.
 Bodurlar köyüne kadar devam edecek olan tırmanış Obaköy sapağının hemen sonrasında başlıyor. Tüm doğal güzellikleri ve görselliğiyle Bayırın Diki 2 huzurlarınızda.
      Obaköy sapağını geçtikten sonra mola verdiğimiz ilk nokta Ağı Dağı zirvesine giden yollardan birinin başıydı. Ağı Dağına ilişkin hazırladığımız ilk rota bu yoldan ulaşıyordu zirveye. Havanın bir gün önce yağışlı olması ve bu rotadaki toprak yol mesafesinin uzun olması nedeniyle rotada değişiklik yaparak Bodurlar köyünün içinden dağın zirvesine çıkmaya karar verdik. Asfalt yolu ne kadar çok kullanırsak bu hava koşullarında bizim açımızdan daha iyi olacak. Kısa moladan sonra Bodurlar'a doğru tırmanmaya devam...
      Tırmanırken zaman zaman Ağı Dağı'nı görsek de sis içerisindeki zirvesini görmek mümkün olmuyor. Ancak bu haliyle de muhteşem bir görüntü sergilediğini belirtmem gerek. Zaten fotoğraftan da anlaşılıyordur dağın ihtişamı.
      Bodurlara Ulaşmadan önceki tepede kısa bir mola verip arkada kalan arkadaşlarımızı bekliyoruz. Tabi bu arada küçük dişliye geçmemekte direnen Halil abinin bisikletine kısa bir ayar yapılıyor Yusuf Reyiz'in yönlendirme ve tecrübeleri ışığında...
      Bodurlar köyüne ulaşıyoruz ancak köy merkezine girmeden Tavşantepe yolu üzerinde ilerlemeye devam ediyoruz. Biz bu yolda ilerlerken Hüseyin abi köy girişindeki köylülerle muhabbet edip yolun durumu ve zirve hakkında bilgi almaya çalışıyor.  Köylü bizim zirveye çıkma konusunda ne kadar istekli ve motive olduğumuzdan habersiz bir şekilde yolun çamur ve dik olduğunu, bu havada zirveye çıkmanın zor olduğunu söylüyor. Ve tabi ki kendisini dinleyen yok. Pedallar zireveye doğru dönmeye başlıyor ve köylü arkamızdan Hani Efendinizdim dercesine boynu bükük bir bakış atıyor. Yolun bundan sonrası toprak.. tabi ki toprak deyimi normal havalar için geçerli olabilir. Bugün yol çamur. Hatta yapışkan kızıl çamur... Hava koşulları ne olursa olsun zirveye çıkma konusunda kararlı ve içinde mazoşist eğilimler barındıran bünyelere çamur neylesin.. Pedallar zirve için dönüyor..
      Bodurlar köyünü arkamızda bırakıyoruz. Zirveye çıkıncaya kadar önümüze çıkacak tüm yol ayrımlarında sağ taraftan devam edeceğiz ama bu ilk ayrım hariç. Bodurlar köyünün hemen çıkışındaki yoldan düz ilerleyince Osmanlar köyüne gidilebiliyor. Hatta Osmanlara varmadan önceki üç yol ayrımından sola doğru inişe geçince Çanakkale-Çan yoluna ulaşma imkanı da bulunuyor. Tüm tur boyunca ilk ve son defa bu yol ayrımında sol tarafı tercih ediyoruz. Bu tercihimiz Türkiye siyasi yapısına paralel gibi. İlk tercihin sol olur, gerisi kan-ter-gözyaşı... Neyse.. Memnunuz seçimlerimizden, dünkü ve bugünkü..
 Bu yol aynı zamanda Ağı Dağındaki madene de gittiği için maden ocağı ayrımına kadar yolun hali içler acısı, tabi bizim de. Lastikelrimize yapışan çamurlardan dolayı bisiklete binerek ilerlemek mümkün değil...İlk metrelerde rolleri değişip biz bisikletlerimizi taşıyoruz. ve sık sık durup biriken çamurları temizliyoruz.
      Bu da Halil abinin daha turun ilk başlarında çöp tenekesi kenarından alıp küçük müdahalelerle yarattığı  doğal çamurluk. Patenti Halil abide.. Decathlon'dan alınmış kadar özgün ve ucuz.. tabi ki markası Btwin
 Yukarılara doğru ilerledikçe zaman zaman  bisikleti taşısak da çoğunlukla pedallıyoruz. Ve doğal çevre muhteşem manzaralar sunuyor bize. Nasıl anlatılabilir ki bu güzellik.. Bu nedenle söz artık fotoğrafların.. İyi seyirler...
 Şimdilik rakım 672.. Daha 300 metre daha var tırmanılacak.
 Yukarılara doğru tırmanmaya devam ettikçe manzara daha da güzelleşiyor ve yoğunlaşan sis manzarayı daha anlamlandırıyor. Karadeniz kıyılarında geziyormuşsunuz hissine kapılmamak mümkün değil.. Sis arasında rengarenk ağaçlar
      Zirveye yaklaşınca ağaçlar seyrekleşmeye başlıyor. Tırmanışta kullandığımız yola nispeten daha az eğimli olan bu kesimde çamurun yerini yemyeşil otlar alıyor. Ve kaya yapısı başka bir ülkeseymişsiniz hissi yaşatıyor..
 Bu iki kayanın arasından geçilip ulaşılıyor zirve noktasındaki Yangın Gözetleme Kulesine.. Ve zirvedeyiz..
 Ağüı Dağı Yangın Gözetleme Kulesi ve bu noktada Garmin 942 diyor..
 Ve tabii ki zirve ödülü Çamlıbağ Bozcaada Şarabı.
     Ve Ayşen AKGÜN..  Ne kadar övünse, zafer işareti yapsa hakkıdır. 942 metre rakımlı Ağı Dağı Zirvesine çıkan ilk ve tek kadın bisikletçi.. El alışkanlığı işte bisikletçi yazıvermişim hemen, düzeltiyorum. Gerçeği TURCU olacaktı.. Bu zafer en çok da senin Ayşen.... Tebrikler... Daha tırmanılacak çok tepe gidilecek çok köy var.. Durmak yok pedallamaya devam.
 Zirve noktasından çevreyi görmek mümkün değil yoğun sis nedeniyle. Gün boyu Çanakkale çevresinde kapğalı olan hava burada kendisini daha çok hissettiriyor. Çanakkale Merkezde 12-13 derece civarındaki sıcaklığın yukarılara çıktıkça daha da düştüğünü canlı bir şekilde öğrendik. Kemel Çanakkaleden, Fevziçakmak Kemel'den, Bodurlar Fevziçakmak'tan soğuktu. Ama en soğuk nokta Ağı Dağı zirvesi. Burada Hüseyin abinin Garmin'i +4 dereceyi gösterdi. Tabi bu makineye yansıyandı. Ya bize yansıyan. Emin olun ki makineye yansıyandan daha fazlasını hissettik iliklerimizde.  Hava bu kadar soğuk ve rüzgarlı olunca hemen alt taraftaki kayalıkların arasına atıyoruz kendimizi ama burası bile oldukça soğuk ama en azından rüzgara karşı korumalı. Yanımızda getirdiğimiz aperatif yiyeceklerimizi ve tabi ki kendimize zirve için vaad ettiğimiz şarabımızı bu noktada tüketiyoruz.

 Kadehler 942 metre Rakım için kalkıyor. Zirveya ulaşma başarısının ödülü bu..
      Çok emek harcayıp uzun zamanda çıktığımız zirvede daha fazla kalmak istesek de hava koşulları daha fazla kalmamıza izin vermiyor. Soğuktan donmamak ve hasta olmamak için bir an önce inişe geçmek lazım deyip koyuuluyoruz yola.. Tırmanırken onca emek verildi, inişi tabi ki daha kolay olacak değil mi? Ama pek de öyle olmuyor kaygan zemin ve çamurda iniş de tırmanış kadar zorlu..
 Zirve dönüşünü ilk çizdiğimiz rota üzerinden gerçekleştirmeye karar veriyoruz ve tabi ki Bodurlardan sonra Maden ocağı sapağına kadar devam eden çamurlu yol bu kararı almamızda etkili oluyor.. Ve pedalladıkça ne kadar iyi bir tercih yaptığımızı anlıyoruz. Muhteşem bir doğa ve manzara.. MTB'nin hakkı dağ, dağın hediyesi de çamurdur deyip devam ediyoruz yola.. Ama ki,mse halinden şikayetçi değil. İçinde bulunduğumuz doğal ortam o kadar etkileyici ki en zorlu anlarda dahi kimse şikayetçi olmuyor. Zorlandığımız noktalar doğayı daha yakından gözlemleme fırsatı olarak değerlendiriliyor ve fotoğraf çekimleri için bulunmaz fırsat..

     Bodurlara doğru giderken mola verdiğimiz noktada ulaşıyoruz asfalt yola. Bundan sonrası bildik ve tarafımızdan defalarca geçilmiş bir yol. Ancak Obaköy sapağından Tavşantepe'ye kadar iyi bir tırmanış var.. Sonraında da Fevziçakmak köyüne kadar nispeten daha az eğimli bir tırmanış daha. 942 metreye tırmanmış bünyeye ve ruhlara neylerki bu tırmanışlar:)
 Dönüş çayımız  Fevziçakmak köyünün kahvesinde. Kahvedeki kimse inanmak isteemiyor tabi ki bu havada zirveye çıkıp indiğimize. Ama bisikletlerin ve bizlerin üstündeki çamurlar ikna olmalarına yardımcı oluyor. Zirve soğuğunu yedikten sonra ne de güzel geldi sıcacık çay. Soba da gürül gürül yanınca iyice gevşedik. Başta büyük reyiz Yusuf başgan olmak üzere herkesin yanaklar al al. ve Yüzlerde zirveye çıkıp hedefe ulaşmış olmanın mutluluğu..
 Fevziçakmak sokaklarında başıboş dolaşıp bir de bisikletçiyi arkadan takip ediyorlar bilginiz olsun.. Kİm mi? Aşağıdakiler..
 Fevziçakmaktan sonra Kemel'e doğru hızlı gelişiyor inişimiz.
 Kemel'e köy mezarlığının yanındaki toprak yoldan iniyoruz müthiş boğaz manzarası eşliğinde..
 Kemel'den sonra Işıklar, sonrasında da Dörtyol dönüş güzergahımız. Tabi inişteki manzarayı anlatmaya gerek yok. Boğazı tam karşına alıp bisikletle hızla iniş yapmak yaşanması gereken bir duygu..
    Ağı Dağının çamurunu ancak tazyikli su çıkarabilirdi. Biz de öyle düşünüp Çanakkale-Dörtyol arasındaki benzin istasyonuna girip yıkıyoruz bisikletlerimizi. Kızlı erkekli gerçekleştirilen turun sonunda içli-dışlı yıkıyoruz bisikletlerimizi. Sanırım bisikletler tura başladığımız ankinden daha temiz hale geldiler. En azından benimki öyle oldu.
     Bisikletlerimizi yıkadıktan sonra Çanakkale'ye doğru pedallayıp 116 Kavşağında başladığımız yerde bitiriyoruz turumuzu. Kazasız belasız bu turu tamamlamış olmanın ve 942 metrede zirve yapmış olmanın haklı gururunu yüzlerimizde taşıyarak gidiyoruz evlerimize.. Bu tur için söylenecek tek şey; HAYALDİ, GERÇEK OLDU...
      Ağı Dağına ve bu dağın zirvesine bisikletle daha önce çıkan oldu mu bilmiyoruz ama ne duyduk ne de gördük. Köylüler de görmemişler, bizzat sorduk. Bu nedenle zirveye adımızı yazdırdığımızı söylemek abartı olmaz sanırım. Yusuf ÜÇÜNCÜ, H.M., İbrahim Sertaç KASAPLAR, Hüseyin SUDA ve ben Mehmet KAZANCI.... Ağı Dağı Zirvesine bisikletle tırmanan beş erkek olmanın gururunuz yaşarken bu dağın zirvesine tırmanma başarısını gösteren ilk ve tek kadın olan Ayşen AKGÜN bizden daha çok gurur ve alkışı hak ediyor bence.
     İlkler ve teşekkürlerden sonra sıra geldi bu turun EN'lerine...
*Fevziçakmak köyü kahvesinde çay içerken iki hafta önceki Ayşen'in performansı nedeniyle bu turu tamamlama şansımızın olmadığını düşünerek tura başladığı itiraf eden Hüseyin SUDA; EN DOBRA
*Diğer turlarda da olduğu gibi tüm köpek saldırılarında kendini ön plana atarak grubu köpekten koruyan H.M.; EN KORUMACI
*Parkurun tamamen MTB'ye uygun olduğunu bile bile tur bisikletiyle tura katılıp bu parkuru oflayıp poflamadan, düşüp kalkmadan tamamlayan İbrahim Sertaç KASAPLAR; EN GÖZÜKARA
*Varlığıyla içimizi, yorumlarıyla ruhumuzu ısıtan, her türlü takılmalarımıza ses çıkarmadan katlanan Reyizimiz Yusuf ÜÇÜNCÜ; EN HOŞGÖRÜLÜ
*Zirveye çıkacağına olan inancını hiç kaybetmeden ısrarla pedal çeviren ve başaran Ayşen AKGÜN; EN  ve TEK DİŞİ
*Ağı Dağı Zirvesine çıkış için iki farklı rota hazırlayıp hava koşullarına göre doğru tercih gerçekleştiren (ben) Mehmet KAZANCI; EN DOĞRU KARAR ödülünü almaya hak kazandık.
     Tura katılamayıp bilgisayar başında bu yazıyı okuyan ve iç geçirenlerin içinde küçük bir ürperme ve heves yaratabildiysek ne mutlu bize..
     Başka turlarda/ tur yazılarında görüşmek üzere..

3 yorum:

  1. Adrenalin dolu yeni tırmanış yazısını okurken buluşmak çekti canım ..(yine karışmadan edemeyeceğim.. sağa girip geri döndüğümüz.. doruğa son sapamak da soldan olacaktı sanki.)

    YanıtlaSil
  2. İbrahim Sertaç Kasaplar20 Kasım 2013 14:13

    Gene 10 numara 5 yıldız yahu, tadı damağımda kaldı. Film olsa üçlemesini isterim, o derece... :))

    YanıtlaSil