12 Mayıs 2013 Pazar

Gökçeada Turu

Tarih: 03-04-05.05.2013
Mesafe: Yaklaşık 140 Km
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCI ve Yusuf ÜÇÜNCÜ
Eşlik Edenler: Nurşen KAZANCI, Ekin KAZANCI, Tuğba KARABIYIK, Dilek ÖZBAY, Francesca Güzergah: Çanakkale-Eceabat-Kabetepe-Gökçeada-Kaleköy-Yukarı Kaleköy- Bademli- Yeni Bademli-Zeytinli-Şahinkaya-Dereköy-Marmaros Şelalesi-Eşelek-Aydıncık-Kefaloz-Kuzu Limanı

Route 3,355,314 - powered by www.bikemap.net
Uzun süredir düşündüğümüz ve sürekli olarak görmeyi hayal ettiğimiz Marmaros Şelalesini ziyaret etmek için Mayıs ayı en uygun  zaman dilimi. Marmaros Şelalesindeki su seviyesinin yanında adadaki rüzgar ve yağış durumu da oldukça önemli bisikletli turlar için. Açık denizin ortasında bol yükseltili olan Gökçeada'nın yılın büyük bir bölümünde rüzgar aldığını dikkate alınca turun zamanlaması daha da bir önemli hale geliyor. Tüm koşulların uygun olduğunu/olacağını düşünerek planlıyoruz Gökçeada turumuzu. 3-4-5 Mayıs 2013 tarihlerini kapsayan hafta sonunu Gökçeada için ayırıyoruz. Tüm hafta sonunu kapsayacak olan turumuz 3 Mayıs Cuma günü başlıyor. Çanakkale'den Eceabat'a feribotla geçip Kabatepe İskelesine doğru pedallamaya başlıyoruz. Hava sıcak ve güneşli. Trafik neredeyse yok denecek kadar az..
Kabatepe Limanına vardığımızda, tura araçla eşlik edecek ve adada birlikte zaman geçireceğimiz arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Nurşen, Ekin, Tuğba, Dilek ve Dilek'in ev arkadaşı Francesca da eşlik ediyor Gökçeada gezimize.
Gemiyi beklerken İskeledeki cafelerden birinde çay içip hareket saatini bekliyoruz. "Gökçeada 1" isimli feribotun iskeleye yanaşıp adadan getirdiği araçları boşaltmasının ardından sıra adaya gidecek araçları yüklemeye geliyor.. Adaya gidecek araçlar arasında bisikletlerimiz Feribotun en önünde yer alıyor.
Bisikletlerimizi park ettikten sonra üst kata çıkıyoruz. Feribot 19:00'da hareket ediyor Gökçeada'ya doğru ve yolculuk yaklaşık 1,5 saat civarında sürecek. Hepimiz sabahtan beri çalıştığımız ve işten çıkıp Gökçeada vapuruna yetişmeye çalıştığımız için karnımızı doyurma fırsatı bulamamıştık. Dilek'in akşamdan hazırladığı ve Hatay'a özgü pişirme tarzıyla ayrı bir tat verdiği dolmalar karnımızı doyurup tatlılar ağzımızı tatlandırıyor.. Eline Sağlık Dilek... Dolma ve tatlıların tadı hala damağımızda..
Karnımızı doyurduktan sonra güvertede deniz havası alma zamanı. Güvertede Gökçeada Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü Mazhar KAYA ile birlikteyiz. İş gereği uzun yıllardan bu yana tanıştığımız ve ortak çalışmalara imza attığımız Mazhar KAYA, Gökçeada'da kalacağımzı pansiyonun bulunmasını ve mümkün olan en düşük ücretle kalmamızı sağladı. Mazhar da bu turun kahramanlarından biriydi..
 Ve Gökçeada'ya iyice yaklaştık.. Gün batımında Gökçeada ve arka planda Semadirek.. Müthiş bir görüntü.
Sonunda Gökçeada'ya ulaşıyor feribot ve karaya ayak basıyoruz. Akşam karanlığında ilerliyoruz kalacağımzı pansiyonun bulunduğu Yukarı Kaleköy'e doğru.
Hava kararmış olmasına karşın adadaki koyunlar başıboş yayılmaya ve otlanmaya devam ediyorlar.
Kuzu Limanından Gökçeada'nın içine kadar devam eden tırmanışın sonunda bir yol ayrımı bulunuyor. Adanın kuzey bölümünde yer alan Bademli, Yeni Bademli ve Kaleköy'e Gökçeada Merkeze uğramadan gidebilmek için açılan yol asfalt ve mesafeyi oldukça kısaltıyor. Bu yol Bademli yolu üzerindeki Komanda birliği ve Gökçeada Öğretmen Lisesinin arasından Bademli yoluyla birleşiyor.
Yukarıkaleköy'e varıp hafta sonu konaklayacağımız  Kastro Konak Pansiyona'a yerleşiyoruz. Pansiyonumuz  küçük ama sıcak. ve güler yüzle karşılıyor Fatma abla bizi ve bir an önce odalarımıza yerleşmemizi sağlıyor.   (Kaldığımız Kastro Konak hakkında detaylı bilgi için; http://www.gokceadarehberim.com/nm-Kastro_Konak-cp-355) Pansiyona yerleşmenin ardından hemen alt tarafta bulunan "Mustafa'nın Kayfesi"nde çay içiyoruz. Kahvenin hemen yan tarafı kilise. Işıklandırılmış kilise ve Çan kulesi gecenin sessizliği ve karanlığına ayrı bir renk katıyor.
Çaylarımızı içip yolculuğun yorgunluğunu üzerimizden attıktan sonra Kaleköy İskelesine iniyoruz. İskelede kısa bir turun ardından Pembe Kaval'a demir atıyoruz. (http://www.gokceadarehberim.com/nm-Pembe_Kaval_Bar-cp-358)
Gökçeada'da güzel bir Cumartesi gününe merhaba.  Kaldığımız pansiyondaki yolculuk hazırlıklarının ardından akşam çay içtiğimiz Mustafa'nın Kayfesine iniyoruz kahvaltı için.. günün ilk saatlerinde hava serin gibiydi.. ama ilerleyen saatlerde daha da ısındı. Güzel bir gün için güzel bir kahvaltı şart.. (Mustafa'nın Kayfesi hakkında detaylı bilgi için; http://www.mustafaninkayfesi.net/)
Kaldığımız pansiyondan Yenidademli, Bademli, Zeytinli ve Gökçeada manzarası
Mustafa'nın Kayfesi'nden Yeni Bademli ve Bademli Manzarası, hemen altta da yine aynı yerden Yıldz Koy Manzarası
Biz kahvaltımızın sonuna gelip yola çıkmaya hazırlanırken Nurşen, Ekin, Tuğba, Dilek ve Francesca da katılıyor sofraya. biz onları sofrada  bırakıp düşüyoruz yola.
Kaleköy'den ayrılırken hedefimizi öncelikli olarak Dereköy ve Marmaros Şelalesi olarak belirliyoruz. Adaya asıl geliş amacımız olan Marmaros Şelalesinden sonra zaman durumumuza göre  hareket yönümüzü belirleyeceğiz.
Kaleköy Gökçeada Merkez arası 4 Kilometre mesafede.. Genel olarak düz olan yol sadece Gökçeada merkeze varmadan önce kısa bir yükselti mevcut.
Yol kenarlarında, dağ başlarında, yol geçmeyen tarla başlarında.. kısacası insanın  ulaşabildiği her yerde Rumlardan kalma şapeller var. İnançları gereği ibadetlerini kapalı mekanlarda yapmalarını gerektiği ve bu nedenle de  mümkün olan her noktaya şapellerin inşa edildiğini yöre halkı ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde öğreniyoruz. Hepsinin temiz, badanalı ve bakımlı oluşları ise dikkat çekici özelliklerinden bir kaçı.
Gökçeada merkezine uğramadan memur lojmanlarının yan tarafından Dereköy yoluna bağlanan ara yoldaki incir ağaçlarının Yusuf abi için ayrı bir önemi varmış. Yıllar önce İzcilik faaliyetleri kapsamında sık sık incirlerini yedikleri ağaç hala ayakta..
Dereköy'e doğru ilerlerken sağ tarafta Zeytinli köyü yer alıyor. bu köye uğramayı Pazar gününe bırakıp bugünlük sadece fotoğraf çekilmekle yetiniyoruz.
Zeytinli'den ayrıldıktan sonra yol DSİ barajının yanından ilerliyor. Barajın her iki tarafında da asfalt yol bulunmakla birlikte sağ taraftan ilerleyen yolun  yükselti açısından daha uygun olduğunu söylemek mümkün..
Adada koyun ve keçiler başıboş dolaştıkları için bazen yol kenarlarında ölmüş hayvanlarla karşılaşmak mümkün. bazısı arabaların çarpması sonucu bazılarıysa hastalıklar nedeniyle vefat ediyorlar. üç günlük tur boyunca dikkatimizi çeken durum, yol kenarlarında ve yerleşim yerlerine yakın yerlerde otlanan hayvanların insanlardan çekinmeden yaşamlarını devam ettirdikleri hatta zaman zaman yolu trafiğe kapatacak kadar cesur olabildikleri, daha iç kesimlerde ve trafikten uzak olan hayvanların ise insanlardan çekindikleri ve kaçtıklarıydı.. her ne kadar görüntü acı verici olsa da hayatın gerçeği..
Gökçeada'nın en büyük barajı..
Baraj kenarında bir çeşme.. şekli ve çevresi güzel ancak su yok.. burada öğreniyoruz ki çeşmede su olup olmadığını kontrol etmeden matarada kalan bir kaç damla suyu da heba etmemek lazım.. nolur nolmaz...
Yola devam ediyoruz ve sağ tarafımızda dağın zirvesine yakın yerde kurulu olan Tepeköy tüm ihtişamıyla ovaya hakimiyetiyle orada öylece duruyor. Tepeköy bu turdaki hedeflerimiz arasında olmadığı için uğramadan geçiyoruz ama tabelaları önünde fotoğraf çekilmeden olmaz tabi.
 Tepeköy sapağından sonra Dereköy'e doğru ilerlerken ardı arkası kesilmeyen tırmanışlar ve Dereköy'e hala 7 kilometre var..
 
Şahinkaya köyüne varmadan önceki Zirvede bir tatlı su çeşmesi var.. Eğer birgün oradan geçerseniz mutlaka durun ve suyundan için. hem soğuk hem de tadı güzel.. çevresindeki ağaçlar da dinlenmek amacıyla muhteşem bir gölgelik sunuyor..
Çeşmenin karşısında buluna tepede ağaçlar arasında yine bir şapel. çorak tepede sadece şapel etrafında ağaçların olduğuna bakılırsa su kaynağının yanı başında inşa edilmiş şapel..
 Su içip mataralarımız doldurduktan sonra Şahinkaya köyüne doğru ilerliyoruz.
Ve Şahinkaya köyü. çevreden edindiğimiz bilgiye göre bu köy Karadeniz'den göç edenler tarafından kurulmuş ve eski köylerinin ismi verilmiş. köydeki tüm araçlarda Trabzonspor bayrağını bulunuşu ve insanlardaki Karadeniz'e özgü burun yapısı bundan kaynaklanıyor olsa gerek. bir de otları tırpanla biçişleri..
Şahinkaya Dereköy'ün hemen yanında kurulmuş. Şahinkaya'nın tabelasının bulunduğu yerden Dereköy görünmeye başlıyor.
Sonunda Dereköy'e ulaşıyoruz. Bu köyde  sadece küçükbaş hayvanlar koyun ve keçiler değil inekler ve atlar da başıboş gezebiliyorlar..
Biz Dereköy'e ulaştığımızda köy hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Nedeniyse bir gün sonra gerçekleştirilecek Paskalya nedeniyle adada bulunan Fener Rum Patriği Bartholemeos'un (ki kendisi de Gökçeadalıdır) ayin için Dereköy Kilisesinde bulunması ve ayin yönetiyor olması. Biz köye ulaşmadan kısa bir süre önce köyden ayrıldığını öğreniyoruz.. Ama Özellikler Yunanistan'dan ayin için adaya gelen Rumlar hala Dereköy'deler..
Dereköy geçmişte Rum kökenli ada sakinlerinin en yoğun olarak ikamet ettiği ve nüfusu en kalabalık köymüş.  şimdiyse bir kaç Rum kökenli ailenin yanında bir kaç tane de doğu illerinden adaya göç etmiş aile yaşamını sürdürüyor köyde. Ada neredeyse terk edilmiş bir görüntü sergiliyor ve bu haliyle fotoğraf çekimleri için bulunmaz bir ortam yaratıyor. Özellikle siyah beyaz çekimler için bulunmaz bir platform burası. Buraya yeniden sadece fotoğraf çekimi için gelmek lazım diyerek ayrılıyoruz köyden. Köyün batı yönünden hemen çıkışında sağ tarafta dağın eteklerinden uzanan toprak yol Marmaros Koyuna ve Marmaros Şelalesine gidiyor. Tabela'da yazan 7 kilometre Marmaros Koyuna olan Uzaklığı belirtiyor. Şelale için 30-45 dakika civarında yürümek lazım ve bu mesafeyi de arttırıyor. Marmaros Şelalesine nasıl gidileceğini en sonunda detaylı olarak anlatmaya çalışacağım. 
Marmaros Şelalesi ve Koyuna giden yol tamamen toprak. kış aylarındaki yağış durumuna göre kısmi bozulmalar da var. bu nedenle kaygan zemin ve yolda oluşan çukurlar nedeniyle buraya araçla gideceklerin daha dikkatli olmaları gerekli.. ama MTB için bulunmaz bir yol..
Dağın zirvesine doğru ilerledikçe sol tarafta Adanın Batı kısmı, Uğurlu köyü ve baraj daha belirgin hale geliyor. manzara muhteşem. şimdilik yolun eğimi de fena sayılmaz..
Makul bir eğimle dağı tırmanırken zirveye varmadan önce oldukça dik bir tepe çıkıyor önümüze. Zirveye varmadan önce karşılaştığımız bu tırmanış zeminin de kaygan olması nedeniyle bisiklet kontrolünü zorlaştırıyor. 

Burası Marmaros Koyuna ve Şelalesine giden yolun zirve noktası.. Sağ tarafta tepede gözüken yapı ise Orman Yangın Gözetleme Kulesi.
 Zirveye ulaşıp biraz indikten sonra Semadirek tüm ihtişamıyla karşımız dikiliveriyor..
Zirvden sofor noktasına kadar devam edecek inişimiz eşsiz manzaralar sunuyor bize.. tepelerin arasında  küçücük bir noktadan ibaretiz.. dağlar büyük, dağlar heybetli..
Ve sıfır noktasındayız. Gökçeada'nın kuzey bölümünde Marmaros koyunda. kimsecikler yok burada. yıllar önce var olan ancak şimdi sadece bir kaç briketi kalan yapının üzerinde buranın güvenliğinin komandolar tarafından korunduğunu anlatan cümleler var..Karşıdaysa Semadirek tüm heybetiyle ayakta.... Bu arada telefonlar zirvenin kuzey kısmında çalışmıyor..
Marmaros Şelalesinde kısa bir mola verdikten sonra yeniden geriye doğru tırmanmaya başlıyoruz. Şelaleye giden patika yolla bizim kullandığımız yolun birbirine en yakınlaştığı noktada  park ediyoruz bisikletlerimizi. Marmaros Şelalesi bir kaç kilometre ötede akmaya devam ediyor ve yoldan çıplak gözle görülebiliyor şelaledeki su durumu.
 Ekipteki diğer arkadaşlarımız da arabayla bulunduğumuz yere gelince şelaleye doğru yürümeye başlıyoruz..
Büyük şelaleye varmadan önce yol üstünde çağlayanlarla da karşılaşıyoruz.Güzergahı, nereden nasıl gittiğimizi anlatsak da doğanın kokusunu, suyun ve kuşların sesini anlatmak pek de mümkün değil.. orayı mutlaka görmek ve yaşamak lazım..
Ve sonunda uzun süredir hayalini kurduğumuz Marmaros Şelalesine ulaşıyoruz.. 35 metreden düşen suyun sesini ve yarattığı serinliği anlatmak imkansız..
Marmaros Şelalesine doymak mümkün değil ama geri dönüş için pedallamak gerekiyor. bu nedenle yaklaşık 1 saatlik molanın ardından yeniden düşüyoruz yola.. dönüşte rampalar daha dik ve yorucu ama bu manzaraya değer..
Marmaros yolundan anayola ulaşınca Derköy girişindeki otelin çay bahçesinde çay içmek için mola veriyoruz. Dereköy'e gelirken ayinin yeni bitmiş olması nedeniyle oldukça kalabalık olan ve yol üstündeki büyük kilisenin tam karşısında yer alan otelde çalışanlar dışında kimse kalmamış... Bunca tırmanıştan sonra sıcak ve demli bir çay ne de güzel geldi...
 Dereköy'de çay içip dinlendikten sonra Kaleköy'e doğru yola çıkıyoruz..
Ve sonunda Kaleköy'deyiz. Dönüşte fotoğraf çekmek için pek vakit harcamadığımız ve yolu tanıdığımız için  gidişimizden daha çabuk oluyor dönüşümüz. ve Kaleköy'deyiz.
Gökçeada'da gün batımı en güzel Yukarı Kaleköy'deki kaleden izleniyor.. bir de bulutlar olmasaydı.. neyse elimizdekiyle yetinmesini de bilmek lazım.. bu görüntüler de görülesi...
 Kılıçbalığı avından dönen tekneler..
Akşam yemeğinde "Son Vapur"dayız..  Balık-Rakı ve Rum mezeleri.. güzel bir yemek ve güzel bir geceydi. herkes memnun ayrıldı yemekte. fiyatlar da fena sayılmaz. ama balık restorana oturmadan pazarlık etmekte yine fayda var..  Son Vapur, fiyatları, kalitesi ve mnüşteriye olan ilgisiyle tavsiye edebileceğimiz bir restoran. (detaylı bilgi için; http://en.gokceadarehberim.com/nm-Son_Vapur_Restaurant-cp-269)
Yemek sonrasında bir önceki gece olduğu gibi yine Pembe Kaval'dayız. Muhabbet burada da tüm hızıyla devam ediyor..

Gökçeada turumuzun üçüncü gününe yine güzel bir kahvaltıyla merhaba diyoruz. Yine “Mustafa’nın Kayfesi”nde, yine doğal ürünlerle gerçekleştirilen kahvaltının sonrasında Yukarı Kaleköy’de bulunan Sabun Atölyesini ziyaret ediyoruz. Tamamen adada yetişen doğal bitkiler ve adanın yağmur sularının  katkısıyla ortaya çıkan sabunlar içerikleri itibariyle farklı özellikler gösteriyor. Neredeyse her derde bir çare var sabunlardan. Sivilceden ten kuruluğuna, saç dökülmesinden yüzdeki kırışıklığına… her şeye uygun çeşit ve renkte sabunlar… Atölye, manzarası ve işleten bayanın ilgisi, sıcakkanlılığı harika.. tabi ki bunları görebilmek için kapısının üst tarafına kadar gelip sizi tehdit eder bakışlar ve havlamalarla tedirgin eden köpekten çekinmeden içeri girmeniz gerekiyor.. Korkmayın sahibi kapıyı açında o da misafirleri kabulleniyor ve çekiliyor köşesine sessizce.. (detaylı bilgi için; http://www.imroza.com/index.html)
Sabunların yapımı ve kullanılan malzemelerle ilgili bilgiler alıp alışveriş yaptıktan sonra Bademli’ye gitmek üzere yola koyuluyoruz. Ancak Bademli’ye doğru pedallamadan önce Kaleköy’ün iskelesine uğrayıp bir de gündüz gözüyle geçiyoruz buralardan.
Bademli’ye çıkan yol dik rampalardan oluşuyor askeri birliğin hemen yanı başından yukarı doğru çıkıyor. Yol zorlu olmasına karşın sunduğu manzara muhteşem. Bir de hava açık oldu mu adanın kuzeyi ve Semadirek tamamen kucağınızdaymış hissi veriyor..
Bademli de eski bir Rum köyü ve burada hala yaşana aileler mevcut. Köyün hemen alt kısmında yol kenarında ise Yeni Bademli kurulmuş. Okulu da bulunan köyün sakinleri sonradan adaya göç edenler.
Bademli köyünde de diğer Rum yerleşkelerinde olduğu gibi çamaşırhane ve bu çamaşırhanenin içerisinde durmadan aksan serin bir su kaynağı var. Bu köydeki çamaşırhanenin diğerlerinden farkı hemen yanı başındaki kaç yıllık olduğu bilinmeyen ancak 3-4 kişinin el ele tutuşup etrafını ancak sarabileceği bir çınarın gölgesinin altında bulunması.
 Bademli köyünde eski taş evlerin yeniden restore edilerek kullanılmaya başlandığı, restorasyon çalışmalarıyla birlikte köyün yeniden canlanmaya başladığı gözlerden kaçmıyor. Köyün girişinde inşa edilen bir otel ve yan tarafından  inşaatı devam etmekte olan otel  köye hareketlilik getireceğe benziyor. Açılan oteli bilmeme ama henüz inşaatı devam etmekte olan otel adayı ve tüm ada severleri hareketlendirmiş durumda. Yaklaşık 2 yıl önce köyde altı katlı Masi Club Oteli’nin inşaatı başladı. Köylü ne olup bittiğini anlayana kadar inşaatın kabası bitti. Köylüler otel inşaatının yapıldığı bölgenin sit alanından çıkarıldığını, inşaatın komşu parselleri de işgal ettiğini, deprem yönetmeliğine aykırı ve inşaat ruhsatından iki kat daha fazla yapıldığını sonradan öğrendi. Bölge halkı valilik, belediye, koruma kurulu, bakanlık gibi hemen her yere başvurarak inşaatın durdurulması için mücadeleye başladı. Dernek kurup dava açtılar. Bilirkişi incelemesi bölge halkının haklılığını ortaya çıkarıp mahkemeden inşaatı mühürleme ve yıkım kararı çıktıysa da Gökçeada Belediyesi bu kararları bir türlü hayata geçiremedi. Mahkeme kararı  bu yönde olunca Çanakkale İl Genel Meclisi’nin aldığı bir kararla bölge ticaret ve turizm alanı ilan ettiler. Bu karar oteli şimdili kurtarmış gibi görünse de köylülerin ve adadaki çevre gönüllülerinin pek de pes etmeye niyetleri yok gibi… Umarım çevre gönüllüleri kazanır ve mevcut köy yapısı korunur.
Bademli'yi iyice gezdikten sonra Karşı tepenin eteklerinde kurulu olan Zeytinli'ye doğru ilerliyoruz.. Zeytinli de eski bir Rum köyü. Kaleköy ve Bademli gibi ilçe merkezine yakın olması nedeniyle burada da yerleşim yoğun. Halen Rum kökenli vatandaşların burada yaşamlarını ve kültürlerini devam ettirmeleri, Madam'ın ve manken Nefise Karatay'ın babası Orhan KARATAY'ın ünlü dibek kahveleri ve tabi ki Beşiktaşlı Barba Hristo'nun meşhur sakızlı muhallebisi ve tatlıları.. Zeytinli adadaki en meşhur ve en çok ziyaret edilen köylerden birisi.. Zeytinli'ye gitmemiş olsalar da burada çekilen "Rina" isimli filmi izleyenler hemen hatırlayacaklardır arnavut kaldırımlı taş sokakları..
Köyün girişinde başlıyor taşlı yol. ve taşlı yolun başladığı yerde aynı zamanda köy merkezine kadar devam edecek tırmanış da başlıyor..
Köyün içine doğru ilerledikçe kaşınıza çıkan ilk düzlükte köyün tek otoparkı bulunuyor. hemen üst tarafında köyün büyük kilisesi ve kısa bir süre önce açılış onayı verilen ancak eğitime başlaya bilmesi için gerekli olan öğrenci sayısını henüz tamamlayamamış olan "Aya Todori ilk Mektebi". Her ikisinin ortasında bulunan Atatürk büstü ve Türk bayrağı her zaman temiz ve bakımlı. Bugüne kadar ne baltayla parçalamaya çalışan ne de kilo karşılığı hurda olarak satmaya çalışan oldu onları. Köyde herkes mutlu ve güvende, karşılıklı anlayış içerisinde. Keşke memleketin tüm köşelerinde de öyle olabilse..
Okuşun hemen yanında bulunan çeşmenin üst kısmındaki yazıt
Köyün içerisinde kısa bir gezintinin ardından Barba Hristo'nun yerine ulaşıyoruz. Bugün (03.05.2013) Paskalya olduğu için köyde yaşayanların bir çoğu ilçe merkezine gitmiş, buradaki büyük merkez kilisede Fener Rum Patriği Bartholemous tarafından yönetilen ve TV kanallarından canlı olarak yayınlanan ayine katılabilmek için. 
Ve Barba Hristo  meşhur sakızlı muhallebilerini hazırlıyor sunum için. Barba Hristo 1920 doğumlu, belindeki kamburluğu saymazsak gayet sağlıklı ve dimdik ayakta. siparişleri kendisi alıyor, servisi kendisi hazırlıyor ve sunuyor.. Bir de ne kadar ücret ödeyeceğinizi aklından hesap ederek size bildiriyor. Adisyon yok, görünüşe göre gerek de yok. Gelelim Barba Hristo'yu tatlılarından daha çok üne kavuşturan sıfatına.. Beşiktaşlı Hristo (!) 1937-1941 yılları arasında 4 yıl Beşiktaş Futbol Takımında Sağ Bek olarak görev yaptığını söyleyen Barba Hristo'nun işletme ruhsatında işyerinin ismi "Beşiktaşlı Hristo" olarak geçiyor. Mekanın dışındaki tabelaya dikkatli baknca da halen "Barba Yorgo Tatlıları" yazan tabelada daha önceden Beşiktaşlı Yorgo yazdığı net bir şekilde fark edilebiliyor..  Peki bu değişim neden?  Biraz araştırma yapınca aslında gerçeğin hiç de söylenilen gibi olmadığı hemen ortaya çıkıyor. 1937-1941 yıllarına rastlayan dönemdeki takım kadrolarına bakıldığında (Şeref Görkey ve Hakkı Yeten'in içinde bulunduğu yenilmez armada dönemi) Hristo KAPLAN ismine bir futbolcu olmadığı, sadece Hristo Kostanda'nın olduğu ve onun da yıllar önce vefat ettiğini fark ettim. internet üzerinden araştırmaya devam ederken Tuğrul YENİDOĞAN'ın "Gökçeadalı Beşiktaşlı Hristo veya Bir Sahtekarlığın şaşırtıcı Hikayesi" başlıklı yazısını buldum ve tüm sorular cevabını buldu. (Yazının tam metni için; http://www.gokceadaliyiz.com/gokceada_yazi_detay.php?id=53) Bir dönemler Beşiktaş'ta top koşturduğuna ilişkin söylemlerine değil ama bu yaşta hala çalışıyor olmasına saygıyla.. işte Hristo KAPLAN;
 Sahtekarlık mı değil mi bilmem ama sakızlı muhallebisi gayet iyiydi..
Zeytinli köyünün çamaşırhanesi de Barba Hristo'nun dükkanın bulunduğu sokakta.. bu çamaşırhanede diğerlerinden farklı olarak su boşa akmasın diye musluk takılmış.. Suyun tadı harika ve içimi oldukça güzel.. Mataralarımızı doldurduktan sonra Aydıncık'a doğru yola koyuluyoruz...
Batı yönünden gelirken ilçe merkezinin girişinde sağ tarafta kalan yoldan gidiliyor adanın güney kıyılarına..
Aydıncık'a kadar 10 kilometrelik yolumuz var ancak bunun yaklaşık 4 kilometresi tırmanış.. genel eğim %10 civarında dolaşıyor.. zaman zaman sertleşip zaman zaman yumuşasa da ortalaması %10 :)
Tırmanışın ilk 1 kilometresi o kadar dikti ki, buraya geldikten sonra geriye kalan 3 kilometrelik tırmanış anlamını yitirdi.
Yol boyunca tırmanış devam etse de ilk kilometredeki zorlu etaptan sonra bu tırmanışlar düz yol gibi gelmeye başladı..
Dağın tepesinde verici istasyonu ve bulunduğumuz nokta yol açısından üzerinde bulunduğumuz dağın zirvesi...
Zirveden sonra hızla inmeye başlıyoruz. yol üstünde adanın irili ufaklı baraj göletlerinden birisi daha Aydıncık Gölet'i.
 Henüz Eşelek'e ulaşmamış olsak da zirveden Kefalaz kendisini göstermeye başlıyor uzaklardan da olsa..
Sonunda Eşelek köyüne ulaşıyoruz. Biga ilçesindeki Eşelek köyü Bakacak Göletinin suları altında kalması nedeniyle Eşelek köyü boşaltılarak köylüler adaya yerleştirilmişler ve  eski köylerinin adını yeni kurdukları köye de vermişler. Bu köy yeni kurulan bir köy olduğu için eski taş evler vb yok köyde.. Caminin kubbesi yamuk ve bir rivayete göre eski köy sular altında kalmadan önce köydeki caminin minaresinin uç kısmını sökerek buraya getirmişler ve bu caminin minaresine monte etmişler...
Yol Eşelek köyünün hemen altından geçiyor. köyün çıkışındaki kavşakta hiçbir yere sapmadan doğuya doğru ilerleyince Kefaloz'a, Kapıkaya tabelasını takip ederek sağ tarafa dönünce de Aydıncık koyuna doğru gidiliyor.. Ve yolun hemen kıyısında bir şapel. 
Aydıncık koyuna doğru ilerlerken sol tarafımızda Tuz Gölü kendini gösteriyor. Göl ve denizi ince bir kumsal ayırıyor.
 Sonunda Aydıncık koyuna ulaşıyoruz.  Şen Camping bu mevsimde hizmet veren tek tesis.. ve bu bölgenin rüzgarı sörf için uygun olduğundan Sörf Eğitim merkezi burada bulunuyor. Gökçeada son dönemlerde sörf turizminde önemli bir yer edinmeye başladığı ve Bulgaristan'dan yoğun bir talep gördüğü için bu bölgedeki Bulgar nüfusu belki de Türk nüfusundan daha fazla...
 Yusuf abi 2013 Deniz sezonunun Gökçeada'da Aydıncık koyunda açıyor.
 Bölgedeki her şey sörfe göre düzenlenmiş durumda..
Feribot saat 19:00'da ve bizim yaklaşık 2,5 saatimiz var. Adanın doğu kıyıları boyunca güneyden kuzeye doğru toprak yollardan ve patikalardan Kuzu Limanına ulaşmayı hedefliyoruz. Yol durumunu önceden bilemediğimiz için bira temkinli davranarak erkenden koyuluyoruz yola.. Sağ tarafımızda Kefaloz koyu, sol tarafta Eşelek köyü..
Eşelek'ten itibaren sahil kesimini takip ederek ilerleyen yol toprak. ilk kilometrelerde kendisini pek hissettirmese de ilerleyen kilometrelerde, özellikle de tırmanışlarda, parkur MTB'ye daha uygun olduğunu hissettiriyor. yol beyaz, kenarlardaki otlar yeşil, gökyüzü ve deniz mavi.. Hava iyiyse ve karşıdan kuzey rüzgarı sert bir şekilde gelmiyorsa bu parkur mutlaka denenmesi gereken bir parkur diye düşünüyorum. Kuzeyden gelen sürekli ve sert rüzgarların aşırı rahatsız edici olabileceğini de unutmamak lazım.. Çok yazmadan sadece fotoğraflarla anlatmak lazım belki de parkuru.. iyi seyirler..
 Kuş uçmaz kervan geçmez bir noktada inşa edilmiş olan bir şapel.
Yukarıda kuzeyden gelen rüzgarda bahsederken ne demek istediğimi sanırım bu ağaç daha iyi anlatır.  Kuzey rüzgarları nedeniyle ağaç güneye doğru eğilmiş ve bu şekilde büyümüş.. bu parkurda bu tür ağaçlarla sık sık karşılaşmak olası..
Burada da koyunlar ve keçiler başıboş olarak otluyorlar. ancak bu kısımdaki küçük baş hayvanları diğer bölgelerdekileden ayıran özellik insandan korkup kaçıyor olmaları..
 Dağın zirvesindeki kayanın üzerine çıkan ve uzun süre orada durup etrafı seyreden kara keçi..
 her çıkışın bir inişi var ama bu iniş beraberinde bir çıkış ve bir inişi daha saklıyor.. İnişin bittiği yerde sağ tarafta yine bir şapel var yol kıyısında.
 Yukarılara doğru ilerledikçe hem Kuzu Limanına yakınlaşıyoruz hem de manzara güzelleşiyor.
 ve Kuş bakışı Kuzu Limanı
 Limana inmeden önceki ikinci zirveye yılan gibi kıvrılan yollardan çıktık.. ama Kuzu Limanını yukarıdan görünce manzara karşısında tüm yorgunluğumuz gidiyor.
Yaklaşık 2 saat süren ve sıklıkla tırmanış içeren yolculuğumuz son tepeden Kuzu Limanına 5 dakikada inmemizle son buluyor. Herhangi bir sıkıntı yaşamadan kazasız belasız, düşmeden kırılmadan bu parkuru tamamlamak ve gemi daha limana yanaşmadan limanda olmak mutluluk verici..
Aracımız ve bisikletlerimizi  feribotun alt kısmına yerleştirdikten sonra yukarıya çıkıp oturuyoruz. gün boyunca nasıl da özlemişiz çay içmeyi. Çay içip dinlendikçe herkesin üzerine yorgunluk çökmeye başlıyor. 3 günlük güzel ve anılarla dolu güzel bir yorgunluk bu..
Feribot Gökçeada'dan uzaklaşırken Güneş de batmaya niyetleniyor.. Ufuk çizgisinde bulunan deniz seviyesindeki bulutlar nedeniyle güneşin tam olarak denizin üzerinde battığını görmesek de biliyoruz ki dünya yuvarlak. tıpkı bisikletin tekerleği gibi..
Yaklaşık 1,5 saat süren yolculuğumuzun sonunda Kabatepe Limanına varıyoruz. Hava iyice karardığı ve soğuduğu  için gerekli önlemlerimizi alarak düşüyoruz yola. 
 Eceabat-Çanakkale seferi yapan 21:00 feribotunu bir kaç dakikayla kaçırdığımız için 22:00 feribotunu beklemeye başlıyoruz. ve tabi ki karnımız acıkıyor. Feribot beklerken kelle-paça iyi geldi..
Eceabat-Çanakkale feribotunda yorgunluk iyice hissettiriyor artık kendini.. 3 günlük güzel bir hafta sonu ve güzel bir ada gezisi oldu bizim için. keşke vaktimiz olsaydı da Uğurlu ve Şirinköy'e de gidebilseydik. O köyleri de bir başka tura bırakarak tamamlıyoruz turu.. Bizimle birlikte olan herkese teşekkürler.. Başka turlarda görüşmek üzere..

TEŞEKKÜRLER
(Bu güzel haftasonunu yaşattıkları ve katkı sağladıkları içn)
Mazhar KAYA
Kastro Konak Pansiyon
Mustafa'nın Kayfesi
Son Vapur Restaurant
Pembe Kaval Bar
İmroza:ada kokulu sabun
ve Tüm Gökçeada....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder