20 Aralık 2013 Cuma

Sarıcaeli-Radar-Yağcılar

Tarih:14.12.2013
Mesafe:36 km
Yol Arkadaşları:Mehmet KAZANCI, Ayşen AKGÜN, Ahmet DİKYAR, Cumali ÖZLER, İbrahim Sertaç KASAPLAR, vd



Route 2,389,273 - powered by www.bikemap.net

     Bir önceki turumuzdan bu yana iki hafta geçti. Geçen hafta tur gerçekleştirmek için bir araya gelmiş ancak turun başlangıç saatlerinde yağmurun aralıksız yağması nedeniyle çok istememize rağmen turumuzu gerçekleştirememiştik. Bisiklet hayatımızın en sulu ama en kısa turunu 116 Jandarma Kavşağından Türkan Saylan Sosyal Tesislerine gerçekleştirmiş, burada içtiğimiz çaylar sonrasında evlerimize dağılmıştık. Öğleden sonrası için alternatif planlar gerçekleştirip dağıldığımız için öğle saatlerinde yağmur dinip güneş açmasına rağmen tur gerçekleştirememiştik.
     Geçen hafta için düşündüğümüz parkuru bu hafta gerçekleştirme imkanı buluyoruz. Hafta içinde oldukça soğuk ve kapalı olan hava koşullarına rağmen bu Cumartesi hava oldukça açık ve diğer günlere göre daha sıcak. Son haftalardaki turlarımızda sıkça kullandığımız 116 Kavşağını tercih ediyoruz yine buluşmak için..
     Esenler ve Cevatpaşa Mahallesinde oturanlarımız 116 Kavşağında buluşup Tuğsavul Caddesi üzerinden Truva caddesine geçip şu an yıkım çalışmalarında sona gelinen Tansaş mağazasına doğru ilerliyoruz. Tansaş Kavşağında Cumali ve Sertaç'la buluşup buradan Sarıcaeli köyüne doğru yol alacağız.
      Tansaş Kavşağına ulaştığımızda Cumali'nin bizi beklemekte olduğunu, Sertaç'ın ise henüz buluşma noktamıza gelmemiş olduğunu görüyoruz. Kısa bir süre sonra Sertaç da katılıyor aramıza. Ekip tamamlanınca toplu fotoğraf çekimi gerçekleştiriyoruz. Önceden haberleşmemize rağmen Ayşen dışındaki herkes koyu renklere, özellikle de siyaha bürünmüş. Ayşen'in farklı giyinişi kurtarmış oluyor bizi tek tipleşmekten. :) (Haftaya siyah giymeyenleri tura almıyoruz, siyah gelmeyen tura gelmesin, gruptan atarız mı desek acaba? Diyenler varmış duyduk. Biz onlardan değiliz. Aksine bisikletin bireysel bir eylemlilik ve özgürlük olduğuna inanan "eşbaşgan"lardan oluşuyoruz ve içinde ne başkan ne de ego barındırmayan bağımsız bir yapıyız) Atatürk Caddesinden Şekerpınar'ına doğru yeni açılan yol üzerinden ilerleyerek  ayrılıyoruz kentten.
       Çevre yolundan karşıya geçeceğiz dedik, Cumali ve Ahmet "Çarşı Herşeye Karşı" anladı. Zafer işaretini yapıştırıverdiler hemen ama aslında karşıda olan Çarşı değil Sarıcaeli'ydi.. Amaç Sertaç'a kulak yapmak değilse yanlış zaman yanlış mekan beyler :)
      Çevre yolundan karşıya geçtikten sonra atış poligonuna doğru giden yoldan ilerliyoruz. Amacımız Sarıcaeli köyüne çevreyolundan değil de panaroma sitesinin bulunduğu tepeyi aşarak dağ yolundan gitmek. Çanakkale'nin en yakın köyüne düz asfalt yoldan gitmek yakışmaz bize deyip vuruyoruz kendimizi rampaya.
      Sertaç geçen haftaki İzmir ziyareti dönüşünde getirdiği Hero'suyla ilk çekimlerini yapıyor.. Hüseyin abi İstanbul'a gittikten sonra video çekimi yapmaz olmıştuk turlarda, artık Sertaç'ın herosu bu açığı kapatacak.
       Günün ilk tırmanışını haritalarda panaroma sitesi iç yolu olarak görünen yol üzerinde gerçekleştiriyoruz.
      Bu yoldan yukarıya doğru tırmanırken durup arkanıza bakmanızı tavsiye ederim. Çanakkale Boğazını kuşbakışı görebileceğiniz en yakın yer burası. Yukarılara doğru çıktıkça manzara daha da güzelleşiyor, görülebilen alan genişliyor.
       Tam tepede inşaatı bitme aşamasına gelen sitenin önündeki fotoğraf çekimlerinden sonra Sarıcaeli köyüne doğru yol alıyoruz. Site ihata duvarının hemen köşesinde önümüzde sağ taraf doğru uzayıp giden yol yerine sol taraftaki dar ve bozuk yola girip en kestirme yoldan Sarıcaeli köyüne inişe geçiyoruz.
      Kısa olmasına karşın dik eğim ve kaygan zemin nedeniyle inişimiz biraz zorlaşsa da düşüp kalkmadan Sarıcaeli köyüne ulaşıyoruz. Köydeki iki kahveden birisinde henüz çay yok. Biz de köy meydanında bulunan ve diğerine göre daha büyük olan kahveye gidiyoruz çay buluruz umuduyla. Ve tam da istediğimiz gibi, bu kahvehanede çay buluyoruz.
       Çay içmek için oturduğumuz kahvehane köyün girişinde bulunuyor. Önlerinden geçmememize rağmen köyün içinden çıkıp gelişimiz biraz şaşırtıyor kahvede oturan köylüleri. Yolu bilmediklerinden değil de dik ve çamurlu yoldan köye inmiş olmamızdan kaynaklanıyor bu şaşkınlık. Günün sürprizi Cumali'den geliyor. Hamuru kendisi tarafından açılıp, içi kendisi tarafından hazırlanan ve yine kendisi tarafından pişirilen börekler Cumali'yi turun yıldızı yapmaya yetiyor.
    Cumali'nin böreklerini tüketip çaylarımızı içtikten sonra Yasemin ablanın bisikletine operasyon gerçekleştiriyoruz. Akıllandık artık bir önceki Elmacık turundan sonra. O turda da hava güneşli ancak zemin bir kaç gündür yağan yağmur nedeniyle çamurdu ve lastiğe tutunan çamurlar lastikle çamurluk arasında sıkışıp tekerleri dönmez hale getirmişti. Sarıcaeli'ne inişte kullandığımız toprak yol, zeminin çamurlu olduğunu gösterdi bize. Bundan sonra geçeceğimiz parkurun çok büyük bir bölümünün de toprak olduğunu göz önüne alarak Yasemin ablanın bisikletinden çamurlukları sökmeye karar veriyoruz.
      Biz Yasemin ablanın bisikletiyle ilgilenirken Sertaç da henüz bağlantı aparatları bulunmayan Gopro'suna çakma bir aparat organize ediyor. Halil abi'nin bagaj lastiği bir anda Gopro kayışına dönüşüveriyor. Bakalım sonuç nasıl olacak, hep birlikte göreceğiz..
      Teknik müdahaleler tamamlandıktan sonra düşüyoruz yola. Bundan sonrası Radar tepesine kadar tırmanış bakalım yumuşak ve yer yer çamurlu zeminde tırmanış nasıl olacak?
      Köyün hemen üst tarafında bulunan ve uzun süredir kullanılmadığı anlaşılan ahşap kaplamalı ev tüm köye ve ilerideki Boğaz'a hakim bir konumda..
      Zemin ıslak, zemin yumuşak ve yer yer gölgede kalan kısımlarda karlar erimemiş. Durum böyle olunca bazı yerlerde binerek ilerlemek mümkün olmuyor. Uzun süredir bisiklet üstünde çamur nedeniyle patinaj çektiğimi hatırlamıyorum. Lastiklerin dişleri tamamen kapanmış duurumda çamurdan ve yolu kaplayan çamur tabakasının ne kadar derine uzandığı meçhul. Bırakın bisiklete binerek ilerlemeyi yürürken bile kayıyor zemin... Bu koşullarda ilerliyoruz radar tepesine doğru..
         Kar üstünde bisiklete binmenin tadı bir başka..
      Çakma aparatla ancak bu kadar olur deyip kamerayı eline alıyor ve videoda kullanmak için yakım plan çekimlerine başlıyor Sertaç.. Bakalım bu anın videodaki yansıması nasıl olacak.
         Bu haftanın animasyonunun baş kahramanı Ahmet..
      Zeminin çamur olması daha fazla yoruyor bizleri ve gölgede kaldığı için erimemiş karların bulunduğu bölgeler kısa molalarımıza yataklık ediyorlar.  Bir Uludağ, bir Kartalkaya değil ama güneşli havada idare eder. Burası da Çanakkale Radar Tepesi..
     Durmak yok.. Çamurlu zeminde bizleri neyin beklediği belli değil.. Çok vakit kaybetmeden devam etmeliyiz yola..
      Radar tepesindeki asfalt yola ulaşıyoruz. Buraya kadar çamurda ilerlemek yetmemiş gibi asfalt yola paralel uzanan ve Ulupınar'ın alt kısmında Yağcılar taraftan gelecek olan toprak yoldan ilerlemeye karar veriyoruz. Biz asfalt yola çıktığımızda orada bulunan ve dedesiyle kozalak toplamakta olan 7 yaşlarındaki çocuğun kendine olan güveni hayranlık uyandırıcıydı. Karda çamurda bisiklet sürebilir misin vb. takılmalarla muhabbet etmeye çalıştığımız çocuk "Cesaretim var ama bisikletim yok" deyince haftanın kapağını oracıkta hepimiz alıyoruz.
       Rotayı hazırlarken asfalta paralel uzanan yolu tercih edip buradan geçirmiştim rotayı ama önceki bölümlerde çamura karşı verdiğimiz savaş nedeniyle yol seçimini gruba bırakmak en iyisi olacak sanırım. Radara çıkarken hep asfalt yolu kullandığımız, diğer yoldan bugüne kadar geçmediğimiz için Halil abinin de tercihine uyarak toprak yoldan ilerlemeye karar veriyoruz.  Tepenin bu tarafı öğleden sonra güneş aldığı için olsa gerek buradaki zemin daha sulu ve kaygan. Özellikle doğrudan güneş gören yerler eriyen karların da etkisiyle vıcık vıcık. Böyle olunca bisikletler hemen çamur topluyor ve en büyük sıkıntıyı fren bölgesinde yaşıyoruz. V-Brake mi Disc mi? Çamurlu ortamda kesinlikle disc... Ama aramızda sadece Ayşen'in bisikletinde disc fren var.. Frenlere yapışan çamuru temizleme konusunda bize göre oldukça şanslı.. Radar tepesinin Yağcılar köyüne bakan tarafındaki parkurda bisikletlerimizin aldığı hal..
      Cumali ve ben grubun önünde ilerlerken bir de baktık ki arkadan gelen kimse yok. Bekle bekle canımız sıkıldı. Volta sadece yürüyerek mi atılır? Bu da bisikletlisi...
     Bekledik, dinlendik, bisikletle volta attık, hala gelen yok. Bari karlar üzerine yazı yazalım dedik. Döktük içimizden gelenleri karların üzerine..
      Mesajlarımızı bıraktık, takip edilecek yolu da çizelim biz yavaş yavaş Ulupınar'a doğru yol alalım diye düşünüyoruz. Çünkü herkesin bisikleti çamur içinde ve herkes en azından fren sistemini temizlemek isteyecek, çeşme başında yığılma olmasın diye, arkada kalanları beklemeden Cumali'yle birlikte devam ediyoruz yola..
       Ağaçlıklı alandan uzaklaşınca sanki biraz önce karların üstüne yazı yazmamışız, bir yanılsama içindeymişiz hissini yaşamamıza neden olan güneş karşılıyor bizi..
      Arkada kalanları beklemeden yola devam etmenin cezası, geride kalanların ahı diyorum ben bu olaya.. Güneş altında ilerlerken Cumali'nin arka attırıcısı tellerin arasına giriyor. Nedeni çamur ama nasıl geliştiği meçhul. Attırıcının takılı olduğu kulak vukuatlı zaten, daha önce değişmişti.. Attırıcının kırılmamış olması sevindirici.. Ama çamur nedeniyle müdahale etmek oldukça güç.. mataralarımızdaki suyla çamuru biraz temizleyip başlıyoruz tamire.. En azından büyük viteste bile olsa kendini götürebilecek düzeye getirmek önemli ve biraz uğraşıp başarıyoruz bunu. Bizim tamirat için verdiğimi molada arkada kalan arkadaşlarımız bize yetişiyorlar ve onlar da bisikletlerini temizlemek için mola veriyorlar. Bisikletler temizlenirken ne mi konuşuluyor? Hiç... Kocaman bir BİİİPPPPPPP...
      En mağdurlardan biri de Ahmet...
      Sonunda Ulupınar'ın hemen alt kısmında bulunan çeşmeye ulaşıyoruz. Bu çeşme asfalt yolun hemen kıyısında bulunuyor. Asfaltı görenin yüzüne bir gülümseme yerleşiyor ve çeşmede bisiklet temizliği başlıyor..
      Bisikletler en azından tekerlekleri dönüp frenleri tutacak kadar temizlendikten sonra başlıyoruz yemeğe. Rotayı Ulupınar üzerinden Saraycık köyüne doğru çizmiş olmamıza rağmen Cumali'nin arka attırıcısındaki sorun nedeniyle Yağcılar köyü üzerinden Çanakkale'ye dönmeye karar veriyoruz.
       Yemek molası verdiğimiz çeşme başından Yağcılar köyüne ulaşmamız pek de zaman almıyor. Yokuş aşağı hızla inmek lastiklerimizin çamurundan arınmasına da yardımcı oluyor. Yağcılar köyünün içerisinden geçerken köy meydanındaki çeşme dikkatimizi çekiyor ve bir yıkama operasyonu da burada gerçekleştiriyoruz. Biz çamurumuzdan arındıkça köy meydanı çamur doluyor..
      Çamurlarımıza ikinci kez müdahale ettikten sonra ayrılıyoruz Yağcılar köyünden. Köyden çıkışta Sertaç Goprosunu zemine yerleştiriyor, farklı bir açıdan çekim yapabilmek için.. Ne de olsa yönetmen.. Vardır bir bildiği, kafasında kurguladığı.. Böylelikle biz de ilk konulu filmimizde oynamış oluyoruz.. Herkesin kafasındaki konulu film anlayışı bununla örtüştü mü ya da tatmin oldu mu bilinmez ama sonuç olarak yönetmenli bir filmde oynuyoruz.
      Yağcılar köyünden sonra Kalabaklı köyüne, oradan da Kepez'e ulaşıyoruz. Ancak Kepez'in şehir merkezine girmeden, daha önceki Denizgöründü turumuzda da bisikletlerimizi yıkattığımız benzin istasyonuna uğruyoruz kalıcı temizlik için. Daha önce geldiğimizde vermemişti eleman hortumu, bakalım bu sefer verecek mi, yoksa yine kendisi mi yıkayacak diye yol boyunca geyik yaptık, Ayşen'e istetmemize rağmen hortumu yine alamadık.. İnatla kendisi yıkıyor eleman, ama her isteğimizi de yerine getiriyor, hakkını yemeyelim.
      Bisikletler, çantalar, biz... Her şey çamur içindeydi. Benzin istasyonunda bisikletlerimiz, eve gidince de kendimiz arındık çamurlarımızdan Toplam da 36 kilometre yol almamıza rağmen yaşanılan yorgunluk çookk daha fazla. Problemsiz bir şekilde turu tamamlamanın verdiği mutluluk da öyle..
       Biz çamura bata çıka  çok zevk aldık, umarım siz de okurken aynı duyguları yaşamışsınızdır. Bir sonraki hafta bakalım nerelere gideceğiz ve Çanakkale'nin hangi bakir köşesini sizlere aktaracağız.. Bizi izlemeye devam edin..
     Bu arada 16.11.2013 tarihinde gerçekleştirdiğimiz Ağı Dağı Tırmanışına özel hazırladığımız e-dergiyi yayınladık. Yayına e-dergi sayfasından ulaşabilirsiniz. Umarım beğenirsiniz..

Sertaç'ın kamerasından turun özeti;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder